Eski Mısır'da Kadın, Aile ve Evlilik

Eski Mısırlıların akrabalık ve evlilik bağlarıyla, günümüz dünyası arasında derin farkla içermektedir. Eski Mısırlılar evliliği kutsal bir bağ olarak bilirlerdi. Çoğu heykel ve yazıtlarda, erkek kadın ilişkileri resmedilmiştir. Çoğu mitlerde de Eski Mısır evlilikleri ile ilgili anlatılanlar yanlıştır.

Eski Mısır'da Kedi

Kedi ailesinin tarihine baktığımızda 20 milyon yıllık uzun bir ömürleri olduğunu görüyoruz. İlk kedilerin oligacene döneminde Afrika'da ortaya çıktığı sanılıyor. Keskin dişli kaplan (Halaphoneus) ve günümüzün modern kedisi (Dimictisti) olmak üzere iki tür... Evcil kedilerin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor ancak en eski kayıtlar, evcil kedilerin 5 bin yıldır var olduklarını ve Mısır'dan geldiğini gösteriyor.

Hiyeroglif Yazısı

Eski Mısır medeniyeti, Mezopotamya'da aynı tarihlerde kurulmuş şehir devletleriyle birlikte, tarihin en eski uygarlıklarından biri ve döneminin en ileri sosyal düzenine sahip organize devleti olarak bilinir.

Eski Mısır'da Büyü ve Büyücülük

Eski Mısır'da son derece doğal olarak bilinen bir olguydu büyüler. Ancak yine de herkes buyu yapamazdi. Bu konuda özel yetenekleri olan Tanrılarla iletisim kurabilen kişiler büyü yapabiliyordu. Büyülerin kimi kötü yani kara büyü niteligindeydi kimisi koruma büyüsü kimisi ise buyu bozmaya yarayan büyülerdi.

Piramitler Nasıl İnşa Edildi?

Dünyanın her yerinde ilkokul çağındaki çocuklara, piramitlerin binlerce kölenin on yıllar boyu süren çalışması ile yapıldığı öğretilir. Hatta şimdi dışarıya çıkıp gördüğünüz ilk yüz kişiye piramitlerin nasıl inşa edildiğini sorsanız, çoğunun vereceği cevap bundan çok da farklı olmaz.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Eski Mısır'da Aile, Kadın ve Evlilik

Eski Mısırlıların akrabalık ve evlilik bağlarıyla, günümüz dünyası arasında derin farkla içermektedir. Eski Mısırlılar evliliği kutsal bir bağ olarak bilirlerdi. Çoğu heykel ve yazıtlarda, erkek kadın ilişkileri resmedilmiştir. Çoğu mitlerde de Eski Mısır evlilikleri ile ilgili anlatılanlar yanlıştır. Uzun zaman önce, Mısırlı bir erkek birden fazla kadınla evlendiğini biliyordu. Bu kanıtlanmış bir yalandır. Bazı kralların çok hanımı vardı ki bunun sebebi tahta mirasçı bir erkek çocuk yapmak içindi. Ancak genelde erkeklerin bir hanımı vardı. Bunlardan da çoğunun çocuğu yoktu ya da olmuyordu. Ama tarihi kaynaklara bakıldığında evlat edinmeler ilişkin belgelerde bulunmuştur.

Alimler hiyeroglifleri deşifre ettiklerinde, kadın ve erkeklere ait çoğu referanslarda bunların erkek kardeş yada kız kardeş oldukları görülür. Fakat Erkek Kardeş yada Kız Kardeş kelimesi, yanlış anlaşılmıştır. Buradaki kız ya da erkek kardeş ırsi bir akrabalıktan gelmemektedir.

Eski Mısır’daki çekirdek aile kavramı çok basitti. Baba bütün gün çalışan biriydi. Anne evdeki her şeyden sorumluydu. Yemek yapma, temizlik ve çocukların bütün sorumluluklarından anne sorumluydu. Bazı büyük evlerde de haricen hizmetçiler yada üvey anneler bulunurdu. Eski Mısır ataerkil bir yapıdaydı ve evde erkeğin sözü geçerdi.

Eski Mısır’da ebe ve jinekolog gibi kavramlar olduğu bilinmiyor. Fakat bunların Eski Mısır’da kullanılmadığı, olmadığı anlamına da gelmiyor. Ebelik aslında vardır. Köylü için ebe; çocuğu dünyaya getiren bir arkadaş, bir komşu, ya da bir aile üyesidir. Asilzadeler ve zengin kesim için ise ebe; genellikle kadın hizmetçi ya da hemşiredir. Zaten aynı evde yaşarlar. Ebeliğin bu zamanda mesleki olarak resmi bir eğitimi yoktu. Bu mesleği arkadaştan arkadaşa ya da aile üyesinden diğer aile üyesine geçme şeklinde küçüklükten öğrenirler. Ebelik yaşamları boyunca kadınlara, duygusal destek, cesaretlendirme, tıbbi bakım, dini yardım ve koruma gibi olayları içermektedir. Ebelerin toplandığı ortak noktalar; hamilelik, doğum sancısı, doğurganlık ve doğum kontrolü gibi durumlardır.

Eski Mısır’da kadın çok doğum sancısı çeker, evin çatısında ya da lohusalık çadırında bebeklerini doğururdu. Buralar asmalarla kaplı olduğundan gözükmemesi için, papirüs yapraklarıyla kamufle edilirdi. Ptolemik zamanda, asil sınıftan olan kadın, tapınağa bağlı olan doğumevlerinde doğum yapardı. Değişik pozisyonlarda doğum yaparlardı; ayakta, diz çökerek, çömelerek ve oturarak. Bu oturmada özel doğum tuğlaları ya da doğum sandalyesi adını verdikleri sandalyeye otururlardı. Ebe, annenin karşısındaki yerini alır ve çocuğun doğumunu gerçekleştirirdi. Diğer iki kadın ya da ebe, annenin her iki tarafına geçer, ellerinden ve kollarından tutar, onlara dayanır ve anneye cesaret verirlerdi. Bazı zamanlar ebe, doğum sandalyesinin altına sıcak su koyar ve bu sudan çıkan buhar doğumun kolaylaşmasını sağlardı. Doğum tuğlalarını Eski Mısır kadını kullanırdı. 14-7 uzunluğunda ve doğum için renkli sahnelerle ve figürlerle dekore edilmiştir. Doğum sandalyeleri, ortada bir çukurda ve tuğladan yapılırdı. Bunlar sahibinin hiyeroglif kitabeleriyle ve anne, bebek, tanrıça sahneleriyle boyalı şekilde dekore edilmiştir.

Doğumdan öncesi ya da sonrası bazı durumlarda anne ve çocuk için tehlikeli bir durum arz edebilir. Eski Mısırlı ebeler bu durumda koruyucu tanrı ve tanrıçaları yardım etmeleri için kullanırlardı. Tanrı ve tanrıçalardan, Mısırlı ebeler ve kadınlar hamilelik zamanında yardım alırlardı. Hathor, Bes, Taweret, Meskhenet, Khnum, Thot ve Amun’un yardımıyla doğardı. Hathor koruyucu tanrıçaydı ve kadını doğum yaparken izlerdi. Sığır şeklinde resmedilmiştir. Bes, küçük tanrıçadır. Annenin ve çocuğun etrafındaki şeytani şeyleri öldürürdü. Taweret, hamile hipopotam tanrıçadır. Kadının hamileliği, doğumu ve çocuğun beslenmesi konusundaki şef tanrıçadır. İsis’in kullandığı gibi sihirli bir bıçak taşırdı. Meskhenet, insan başlı, doğum tuğlası şeklinde çizilmiştir. Hamile anneye destek ve güç verirdi. Khnum, yaratıcı tanrıdır. Doğumdan sonra bebeklere sağlık vermektedir. Tanrı Thoth, doğum boyunca yardım ederdi ve Tanrı Amun aşırı doğum sancılarına, kuzeyden serin rüzgarlar üfürerek yardımcı olurdu. Bu tanrı ve tanrıçaların heykel ve resimleri, odaya baştanbaşa yerleştirilmiş ve duvarları boyanmıştır. Diğer ebeler, doğum esnasında kutsal olarak yardım ederlerdi. Fildişinden ve hilal şeklinde bir asa ile yardım ederlerdi. Bu asa, tanrılar, yılanlar, aslanlar ve timsah resimleriyle dekore edilmiş ve doğuran kadının midesi üzerinde durur.

Ebers, Kahun, Berlin ve Carlsberg papirüslerinde eski Mısırlı kadınların ve ebelerin kullandığı ve uyguladığı; doğum, gebelik, gebelikten korunma gibi konular hakkında çok fazla yazı ve metotlar vardır.

Doğum Kontrolü (Hapı) için: Silphium bitkisi, bal ve natron kullanılırdı. Vajinaya akasya yaprağı konurdu. Akasya, keçiboynuzu, ve dates bitkisi, balla birlikte karıştırılıp vajinaya yerleştirilirdi. Doğurganlığı Güçlendirme:

Bir kadın günlük olarak; yağ, dates, birayı sıcak suda karıştırır ve buharın içine girmesine izin verirdi.

Hamilelik Testleri: Kırmızı buğday ve arpa tohumları, kadının idrarıyla ıslatılır. Bunlar pantalona konulup kuma götürülür. Eğer onların hepsi büyürse, çocuk olacaktır yani gebedir. Eğer sadece arpa büyürse erkek, kırmızı buğday büyürse kız, ikisi de büyümezse gebelik yok demekti. Memelerindeki kan damarları kontrol edilirdi. Memelere, kollara ve omuzlara yağ sürülürdü. Sabahın erken saatlerinde kan damarlarına bakılır. Canlı ve iyi görünüyorsa, çocuk olacaktır. Eğer damarlar yeşil ve koyu duruyorsa çocuk yok demektir.

Rahim Kasılmaları: Bal, keçiboynuzu ve süt karıştırılır ve vajinaya yerleştirilir.

Doğuma ait Büyüler: Plasenta düştü ! Ben Horus, doğması için yalvarıyorum. Eğer o en iyi duruma geldiyse, gelsin artık… Bak Hathor, sağlık tılsımıyla onun elinde duruyor. Ben Horus, onu koruyorum. Bes-büyüsünü dörtten fazla tekrar et, doğum yapan kadının kaşları üzerine koy.

Eski Mısır’da Kadın

Eski Mısır’da kadın, 12 yaş civarına geldiğinde evlenmek için beklerdi. Mısır kültürü Baba Soyu ve Koca (Eş) Soyu olarak ayrılırdı. Evlilik dünyevi bir aktiviteydi ve özel kurallarla düzenlenmişti. Evlilik sözleşmesi yerine erkek ve kadın ölüm ve boşanma olaylarında, evlilik zamanında mal mülk kontratı yapılırdı.

Evde, kadın günlük olaylardan ve durumların hepsinden sorumludur. kadın gerek olduğunda, erkek gibi kanunlar çerçevesinde yasal kararlar koyar, savaş ve sezonluk projeler için evden gidebilir. Evde de bir iş bölümü olurdu. Erkek sıcak güneşte fiziken çalışır, kadın gölgede veya içeride çalışırdı. Kadın evin bahçesine ve meyve ağaçlarına da bakardı. Kı9zlar için okul resmi değildi, anneleri kızlara evde eğitim verirdi. Kadınlar profesyonel okullara giderdi. Heliopolis’teki sağlık okulu ve Sais’te kadın okuluna gidenler doktor olabiliyordu.

Mısır’da kadın boş zamanlarında ev dışında da çalışırdı. Çoğu kadın tapınaklarda ve festivallerde müzisyen ve dansçılık yapardı. Zenginlerin evlerinde hizmetçilik ya da dadılık yaparlardı. Bazen de cenaze törenlerinde profesyonel matem tutan kişi olurlardı. Kadınlar zaman ve kaynaklarına göre ev dışında da parfüm ya da keten satışı yaparlardı. Bu aktiviteler evin gelirini çoğaltırdı. Kadınlar için profesyonel kategorideki işler; ebelik, dans direktörlüğü, şarkı ya da tiyatro topluluğu ve denetmenlikti. Kadın doktor olabilirdi ve genelde de kadınlar jinekolog olurlardı. Onların uzmanlıkları, sezaryen doğum ve kanserli göğüsleri ameliyat etmekti.

Yasal olarak kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Kadın boş zamanında alım satım işleri yapabilir, davalara bakabilir, girişlerini yapabilirdi. Kadın durumuna göre zamanla kariyer sahibi olabilirdi. Kadın kocası öldüğünde mirasın üçte birine sahipti. Kalanı da çocukları ve ölen adamın kardeşleri tarafından alınırdı.

Kadın hukuk önünde de eşitti. Bir kadın yüz kızartıcı bir suç işlemiş ve suçu resmen kanıtlanmışsa avluda idam edilirdi. Fakat kadın hamile ise idam yapılmazdı. Çocuk doğana kadar idamı bekletilirdi. Sonra idam edilirdi.

Eski Mısır'da Şifalı Bitkiler

Mısır’da  tıp ilmini ortaya çıkaranlar gene rahiplerdir. Çünkü ilahlardan çare uman hastalar, mabetlerde rahiplerin tedavisine muhtaç olmuşlardır. Bunu meslek edinenler de olmuş ve bunlar sarayda önemli yer işgal etmişlerdir. Mısırlılar çok mükemmel doktorlar yetiştirmişlerdir. Doktorlar devlet memuru olduklarından hastaları ücretsiz muayene ederlerdi.

Doktor yetişmesi için okullar olduğu bilinmektedir. Sais ve Heliyopolis’te bulunan bu türden okullar bulunmuştur. Sais okulunun direktörüne ait belgeye 4. sülale zamanından itibaren rastlanır ve bu kişi “Doktorların En Büyüğü” unvanını taşımaktadır. Heliyopolis’teki Osiris okuluna bağlı olan bir sanatoryum direktörüne ise “Büyük Peygamber” denilmektedir. Bu meşhur doktorların mezarları arasında “Hwy” adlı doktorun unvanı “En Büyük Peygamberlerden” olarak kaydedilmiştir. Ebers Papirüsü’nde ise, aynı doktorun göz hastalıkları için bir ilacın mucidi olduğu yazılmıştır.

Tıp ilmini 3 temel üzerinde incelemek mümkündür:

İnsan vücudu ve fonksiyonları üzerinde bilinenler.
Hastalıkların çeşitleri ve tedavileri.
Hastalıklardan korunma çareleri.
Bu temelleri inceleyebilmek için elde 5 tıp belgesi vardır ve hepsi de MÖ 2000. yıla aittir.

Ayrıca MÖ 28. yy ’da  bir ölüm olayı dolayısıyla bulunan bir metinde doktorluğa ait yazılar bulunduğu gibi,bir başhekimin varlığı da haber verilmektedir. Olay şöyledir:

“Kral Neferkere, Thebes yapılmakta olan inşaatı gezmeye gitmiş, bu esnada baş mimar Veshptah birdenbire cansız olarak yere düşmüştür. Hükümdar derhal kütüphaneden tıbbi yazıları ve aynı zamanda başhekimleri getirtmiştir. Onlar baş mimarın ölmüş olduğunu bildirmişlerdir.”

Bundan anlaşıldığına göre MÖ 3000 başlarında tıbbi metinler kütüphanelerde saklanmaktadır. Bunlardan hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir.

1- İnsan vücudu ve fonksiyonları üzerinde bilinenler:

Mumyacılığın ilerlemiş olduğu bu devirde insan vücudu hakkındaki bilgiler konusunda pek ileri gidilmediği anlaşılıyor.

Çünkü mumyacılıkla uğraşanlar, doktorluktan ayrı olan bir sınıf oluşturuyorlardı. Kadavra ile doğrudan doğruya temas halinde olan bu insanların oluşturduğu sınıf aşağı sayılıyordu. Onun için insan vücudu içinde olan organlarla doktorlar pek az ilgilenmişlerdir. Diğer taraftan insan cesedi üzerinde incelemeler yapmak, din bakımından men edilmişti. Bu yüzden doktorlar anatomiden ziyade, yaşayan insanları baz almışlardır. Kalp ve bağırsakları zekanın merkezleri farz ederlerdi. Buna mukabil iskeletteki kemiklerin başlıcalarını, hemen hemen aslına uygun tarzda tasvir etmişlerdir.

Ebers papirüsüne göre doktor, hangi organını tutarsa orada kalbin hareketini ve varlığını hissederdi. Kan damarları temiz hava ile şişerek düzenli çalıştığı kabul edilirdi. Bununla birlikte kirli hava, bu damarları katılaştırır, tıkar ve ısıtırdı. İşte böyle anlarda doktor ilaçlarla bu durumu yatıştırır, onlara canlılık ve elastikiyet verirdi.

Ölüm anında ise, bu hayat verici ruh, canla beraber çekilir, kan hava almaktan mahrum olunca pıhtılaşır ve damarlar böylece boşalarak nefesten kesilen canlı mahluk yok olurdu.

2- Hastalıkların çeşitleri; Yaralar ve Tedavileri

Eski Mısır halkının hastalıklarıyla, şimdi Mısır’da yaşayan insanların hastalıklarıyla hemen hemen benzemektedir.
Papirüslerdeki yazılara ve mumyaların incelenmesinden çıkan neticelere göre; göz hastalıkları, kemik veremi, çocuk felci, anemi, çiçek, romatizma, apandisit, mide, karın ve mesane hastalıkları, bacaklarda varis, ülser ve çıbanlar, Nil çıbanı ve sara nöbetleri, diş çürümeleri ve daha bir çok hastalıklara Eski Mısırlılar maruz kalıyorlardı.

Diş hastalıkları, en eski mumyalar üzerinde tespit edilmektedir. Ancak daha sonraki devirlere ait olanlarında tedavinin daha çok tatbik edildiği görülmektedir. Bu da tıbbın ilerlediğini gösterir.

Bütün bu saydığımız hastalıklar ve yaralar, tıbbi metinler olan papirüslerde yazılmıştır. Mesela Smith Papirüsü’nde bir hastalık için şöyle bir metot kullanılmaktadır:

İlkönce, teşhise göre hastalığın genel adı ve bu hastalık için yapılacak işler. İkinci olarak, tıbbi inceleme. Burada daima aynı formülle başlanmaktadır.”Eğer şöyle bir hastalığı olan adamı tetkik edersen....” bu kısımda hastalığın gösterdiği bütün arızalar sıralanmaktadır. Üçüncüde, teşhis hastalığın adı “Bir hasta ki şu çeşit hastalıktan rahatsızdır”. Dördüncü  olarak, Pronostik. Burada doktor tarafından üç formül kullanılmaktadır: “Tedavi edebileceğim hastalık. Mücadele edebileceğim hastalık. İyi edilemeyecek hastalık”. Beşinci olarak, tedavi meselesine gelmekte ve bir takım açıklamalar ve tavsiyeler sıralanmaktadır.

Bu gibi durumlardan dolayı Mısır doktorları pek çok ilaçlar veriyorlardı. Ebers Papirüsü, bir çok hastalık durumu için 700 ilaç tavsiye etmektedir. 11. sülaleden bir kraliçenin mezarında bir ilaç kutusu içinde küçük ilaç kaşıkları, kurumuş ilaçlar ve çeşitli bitki kökleri bulunmuştur. Ramses’in Hattuşil’e yazdığı mektupta, bir doktorla beraber şifalı otlar gönderdiğini bildirmektedir.

İlaç yapılan maddeler şunlardır:

Her türlü bitkiler ve ağaçlar. Bunlar en basit otlardan en büyük ağaçlara kadar sayılabilmektedir.
Madeni cinsten olanlar, deniz tuzundan her türlü maden ve taşlar. Mesela metinlerde Memfis taşının bazı özellikleri olduğu yazılmış ve vücutta hasta bir kısma konulduğu zaman ağrı hissettirmeden cerrahi bir ameliyatın kolaylıkla yapıldığı kaydedilmiştir.
Hayvanların bazı organları, çiğ et halinde veya taze kurutulmuş kanları da ilaç olarak kullanılmıştır. Mesela kertenkele kanı, domuzun dişleri ve kulakları, kaplumbağa beyni, loğusa kadının sütü en ilginç olanlarıdır.

3-Hastalıklardan Korunma Çareleri

Mısırlılar çeşitli tedbirler almışlardır.  Mesela kanalizasyon yapmışlardır, böylece halkı bir çok hastalıktan korumuşlardır. Halkın sık sık yıkanmalarını temin edecek surette tedbirler alınmıştır. Dini inanışlara göre Mısırlıların oturdukları yerin, yedikleri şeyin temiz olması şarttı. Temizliğe çok önem verenlerden biri de rahiplerdi.  Saçlarını her üç günde bir kesen rahipler, iki defa gündüz ve iki defa da gece yıkanmaya mecbur tutulmuşlardır. Beyaz elbise giyen bu insanlar, temiz olmadığı sayılan domuz eti ve fasulyeyi yememeleri gerekiyordu. Suyu ise ya kaynatılmış ya da filtre edilmiş olarak içerlerdi.

Bazı yazarların (W.Durant 1937 s.236-237) verdiği bilgilere göre, sağlıklarını korumak için devamlı vücutlarını yıkarlar, oruç tutarlar veya her gün bazen de her 3-4 günde bir midelerini ve bağırsaklarını boşaltırlardı. Çünkü vücuda yaramayan fazla gıdaların hastalığa yol açacaklarına inanıyorlardı. Herodot’a göre Mısırlılar Lidyalılardan sonra  en iyi sağlık kurallarına uyan insanlardır.

Tıbbi papirüslerde kadın hastalıları ve doğumu ilgilendiren metinler de bulunmuştur. Fakat çoğu sihir formülleriyle doludur.

Mısır mitolojisinde sağlığı koruyan ilahlar da vardır. “Tot” bunların başında gelir. İlahe “Seshet”: Kadın Hastalıklarını, “Seth”: Beyin Hastalıklarınının koruyucusudur. Bunların başında “Imhotep” tıp ilminin başlıca  temsilcisi sayılmaktadır.

24 Ekim 2010 Pazar

Piramitler nasıl inşa edildi?

Dünyanın her yerinde ilkokul çağındaki çocuklara, piramitlerin binlerce kölenin on yıllar boyu süren çalışması ile yapıldığı öğretilir. Hatta şimdi dışarıya çıkıp gördüğünüz ilk yüz kişiye piramitlerin nasıl inşa edildiğini sorsanız, çoğunun vereceği cevap bundan çok da farklı olmaz. Kolay bir açıklamadır ve “5 işçi 10 metre duvarı 3 günde inşa ederse…” tarzı matematik sorularına alışkın olan gençliğimiz için -Orta yaşlardakiler de alışkındır- çok da gerçekçidir. Neticede binlerce kişiyi yeterince korkutarak onlara Japon istiklal marşını tersten okutturabilirsiniz, neden aynı yöntemle 5 milyon kaya bloğu bir plana göre yerleştirilemesin?

 Elbette kimse böyle bir projenin kolaylıkla yapıldığını iddia etmiyor. Ama bazı şeylerin sır olarak kalmasındansa, mantıklı yada mantıksız bir açıklama getirip üzerini örtmek herkesin daha çok işine geliyor. Peki bir soru soralım: Eğer bu tez yeterince mantıklıysa, neden araştırmacıların en gözde konularından biri hâlâ ve hâlâ piramitler?

 Çünkü kölelerin taşları kilometrelerce ötede söküp piramitlere kadar getirmesi için, iki şeye şiddetle ihtiyaç duyulacaktır ki, bunları gerektikleri kadar (Yazının ilerleyen yerlerinde göreceğiz) bulmak o zamanın şartlarında neredeyse imkansızdır:
 Çok fazla zaman
 Çok fazla köle

 Büyük Keops piramiti, yaklaşık 2.5 milyon kaya bloğundan oluşmuştur. Bu kaya bloklarının çoğu yaklaşık 2 ton ağırlığındadır ve taşınması için en az 60 kişi gerekmektedir.

 60 kişiyi duyunca dudağınız uçuklamasın, dahası geliyor. Bu kayaların bazıları 70 ton ağırlığındadır. Üstelik piramidin zemininde değil, yaklaşık 40 metre yüksekte bulunmuştur. Eski Mısırlılar o dönemde henüz vinci üretemediklerinden, böyle bir kaya bloğunu insan gücüyle taşımak zorundadırlar ve 70 tonluk bir bloğu taşımak için -sıkı durun- 2000 kişiden fazlası gerekir.

 Firavun kelimesi, bildiğiniz gibi Kıptî (Eski Mısır uygarlığı) hükümdarlarına verilen genel bir isim; Sultan gibi… Firavun Keops’un 20 yıllık hükümdarlığı süresince bu piramidin bitirildiğini düşünecek olursak, tahta çıktığı günden itibaren her gün yaklaşık 400 bloğun yerine yerleştirilmesi gerektiğini anlarız.

 Hadi bunların hepsini geçtik diyelim. Yeterli işçiyi ve zamanı bir şekilde buldunuz. Her şey hazır. Peki sizce ellerindeki basit aletlerle, Mısırlılar piramitleri oluşturan kayaları nasıl kestiler? Piramitlere en yakın taş kaynağı, kilometrelerce ötedeydi.

 Hatırlarsanız yakın zamanda, kar kuyularından buz kütleleri çıkarıp şehre getiren işçilerle ilgili bir haber medyada yer almıştı. İşçilerin bir tek sıkıntısı vardı: Buzu yanlış kesenler, işe yaramaz küçük parçalar oluşmasına sebep oluyorlardı.

 Piramitlerin yapımında kullanıldığı iddia edilen kireçtaşı da, verdiğimiz örnekteki gibi, kesilirken çok çabuk parçalanır. 5 milyon ton kireçtaşı bloğunun kesildiğine inanıldığına göre, geride tonlarca işe yaramaz parça ve yığınla kırık kaya bloğu kalması gerekirdi.

 Fakat şu ana kadar bunu gösterebilecek herhangi bir delile rastlanmadı.

 Mısırlıların basit aletler kullandığını söylemiştik. Peki sizce sert metallerden yoksun bir medeniyet, nasıl olur da 10 farklı boyutta taşı, boyutlarında en ufak bir oynama olmadan kesmeyi başarır? Taşların tam istenilen boyutta kesilmesi çok önemlidir, çünkü küçük bir kesim hatası bile dikey bağlantılarda geri dönülemeyecek hatalara sebep olabilir.

 Acaba bitişik bloklar arasındaki bağlantılar nasıl bu kadar doğru bir şekilde ayarlanabildi? Dikkat buyurun, milyonlarca bloğun arasındaki yatay ve dikey bağlantılarda 2 mm’den fazla sapma yok! Bu kadar blok nasıl oldu da motorlu aletlerin veya elmas kesicilerin yardımı olmadan istenilen seviyeye getirilebildi?

 Peki taşların kesilmesinden taşınmasına, akıllarda pek çok soru işareti bırakan “Vur sırtına taşıyıver!” teorisinden siz de şüphelenmeye başlamadınız mı? Piramitlerle ilgili akıllara takılan bütün sorular, ortaya atılan bir teoriyle cevaplandı. Bu teori, daha önce ortaya atılan fikirlerden oldukça farklıydı. Ne milyonlarca işçiden, ne tahta tahteravallilerden, ne de uzaylılardan bahsediyordu.

 Bu teori farklıydı, çünkü kayaların yerinde oluşturulduğunu söylüyordu!

Diğer eski Mısırlılar nasıl gömüldü?

Eski Mısırlılar doğru bir şekilde gömülmenin çok önemli olduğuna inanırlardı. Doğru bir şekilde gömülmek onların "yaşamsonrası"nda tekrar dirilmelerine izin verirdi. Bu yüzden, parası yeten çoğu kişi, iyi şekilde gömüldüklerinden emin olmak için zamanlarının ve enerjilerinin çoğunu harcarlardı.

Çoğu sıradan eski Mısırlı muhtemelen çöle gömüldü. Akrabaları vücutlarını basit bir elbiseye sarıp, onları hergün kullanılan nesneler ve yiyeceklerle gömdüler.

Daha güçlü olanlar, daha iyi bir gömülme şeklini karşılayabilirlerdi. Bazı sanatkarların ve işçilerin mezarları içinde mumyalaştırılmış bir vücudun yanında ekmek, meyve, muska ve "yaşamsonrası" için ev eşyaları bulundu.

Soylular ve çok çok zengin insanlar genelde "mastaba" diye adlandırdığımız, mezarlara gömülürdü. Bu tip mezarlar bir yer altı bölmesine ve yer üstünde bir tapınağa sahipdi. Bu mezarlar kişinin mumyalaştırılmış vücudunu, yanında da yiyecek, mücevher ve özel eşyalarını barındırırdı.



Kaynak: http://www.ancientegypt.co.uk/pyramids/about/otheregy.html
Türkçe Çeviri: Burak Şenel

"Piramit" ne denemektir?

"Piramit" kelimesi aslında Yunanca'da "buğday keki" anlamına gelen "pyramis" kelimesinden gelmektedir. "Pyramis" kelimesi eski Mısır binalarını tasvir etmek için kullanılırdı çünkü, bu binalar Yunanlılara sivri kafalı buğday keklerini anımsatıyordu.

 Piramitler için kullanılan eski Mısır kelimesi "Mer"di.

Kaynak: http://www.ancientegypt.co.uk/pyramids/home.html
Türkçe Çeviri: Burak Şenel


8 Ekim 2010 Cuma

Piramitler Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler

Mısır'ın büyük piramitleri günümüzde asıl inşa edildikleri noktadan tamı tamına 5 kilometre güneyde duruyor. Bu dünyanın 4500 yılda yer değiştirdiği uzunluğa eş değerdir.

Giza'nın üç piramidi Oriyon kuşağıyla gerçekten uyuşuyor ama piramitler yapıldığı zaman uyuşmuyorlardı. Öyle görünüyor ki, Mısırlılar piramitleri bugünkü oriyon kuşağına benzemesi için inşa ettiler.

Önemli başlıca piramitlerin hepsi 200 yıllık bir zaman dilimi içinde inşa edildiler. Bir önceki tamamlanmadan bir yenisi için çalışmalar devam ediyordu. Bu daha fazla yada daha az sürekli çalışma gücü bütün bir 200 yılı meşgul ediyordu.

Mısır piramitleri kesilmiş taştan yapılmadı. Bloklar ezilmiş, yerel kireçtaşı ve bir jeopolimer -bugünkünden daha iyi bilinen bir çimento- kullanılarak alana dökülüyordu. En büyüğü 14.000 kayıtlı işçi kullanılarak 20 yılda inşa edildi.

Dünyanın en büyük piramidi Mısır'da değildir. Aslında Meksika, Mexico City'nin 100 kilometre güneydoğusundadır. 162.000 metre kareden daha fazla yer kaplar. En büyük Mısır Piramidi, Giza'daki Büyük Piramit ise 52.000 metre karede kalır.

M.Ö 2500 dolaylarında inşa edilen Giza'daki Büyük Piramit, Eyfel Kulesi 1889'da dikilmeden önce dünyanın en uzun binasıydı.

14 milyondan daha fazla kumtaşı bloğu aslen kireçtaşıyla kaplı olan piramidi oluşturabilir.