Eski Mısır'da Kadın, Aile ve Evlilik

Eski Mısırlıların akrabalık ve evlilik bağlarıyla, günümüz dünyası arasında derin farkla içermektedir. Eski Mısırlılar evliliği kutsal bir bağ olarak bilirlerdi. Çoğu heykel ve yazıtlarda, erkek kadın ilişkileri resmedilmiştir. Çoğu mitlerde de Eski Mısır evlilikleri ile ilgili anlatılanlar yanlıştır.

Eski Mısır'da Kedi

Kedi ailesinin tarihine baktığımızda 20 milyon yıllık uzun bir ömürleri olduğunu görüyoruz. İlk kedilerin oligacene döneminde Afrika'da ortaya çıktığı sanılıyor. Keskin dişli kaplan (Halaphoneus) ve günümüzün modern kedisi (Dimictisti) olmak üzere iki tür... Evcil kedilerin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor ancak en eski kayıtlar, evcil kedilerin 5 bin yıldır var olduklarını ve Mısır'dan geldiğini gösteriyor.

Hiyeroglif Yazısı

Eski Mısır medeniyeti, Mezopotamya'da aynı tarihlerde kurulmuş şehir devletleriyle birlikte, tarihin en eski uygarlıklarından biri ve döneminin en ileri sosyal düzenine sahip organize devleti olarak bilinir.

Eski Mısır'da Büyü ve Büyücülük

Eski Mısır'da son derece doğal olarak bilinen bir olguydu büyüler. Ancak yine de herkes buyu yapamazdi. Bu konuda özel yetenekleri olan Tanrılarla iletisim kurabilen kişiler büyü yapabiliyordu. Büyülerin kimi kötü yani kara büyü niteligindeydi kimisi koruma büyüsü kimisi ise buyu bozmaya yarayan büyülerdi.

Piramitler Nasıl İnşa Edildi?

Dünyanın her yerinde ilkokul çağındaki çocuklara, piramitlerin binlerce kölenin on yıllar boyu süren çalışması ile yapıldığı öğretilir. Hatta şimdi dışarıya çıkıp gördüğünüz ilk yüz kişiye piramitlerin nasıl inşa edildiğini sorsanız, çoğunun vereceği cevap bundan çok da farklı olmaz.

10 Eylül 2007 Pazartesi

Eski Mısır`da Din

Eski Mısır'da Din

Eski çaglarda oluşan bütün dinlerin çogunda şu dört madde, prensip olarak bulunmuştur:
1-Tanrı Kavramı
2-Mitoloji ve Efsaneler
3-Dini Inanislar “dogmes”
4-Dini Ayinler
Bu temel prensiplere göre, eski çagda Mısır’ın dini hayatini incelemek için iki çesit belgeye sahibiz.
1-Hiyerogliflerle olan her türlü dini metinler, mabet ve mezar duvarlarındaki dini inanislar ve ayinlerin tasviri. Klasik bazı tarihçilerin; Herodot, Sicilyali Diodor ve Strabon gibi, Mısır’ın eski dini hakkindaki gözlem ve rahiplerden duyduklarıni yazmalarıdir.
2-Mabetlerde, mezarlarda her çesit ilahların heykelleri, heykelcikleri veya çizilmis, boyanmis resimleri. Eski Mısır medeniyetine ait mabet harabelerinde, mezarlarda bu çesit ilah heykel ve resimlerine rastlanmaktadir. Bunlar bazalt ve granitten olan heykellerden başka, bronz ve altindan heykelcikler, çesitli hayvan baslarıyla temsil edilen ilah ve ilaheleri göstermektedir.
Mısır’ın din hayatinin eksik yönü, iman ve inanma kismidir. Bir de çogu dinlerde esas olan mukaddes kitabin, burada bulunmayisidir.
Mısır’ın tarih önceki devirlerindeki din düsünceleri, totem esasina dayanir. Birer siyasi ve idari bölme olan eski Mısır’ın “Nom”ları, totem olan hayvan isimlerini tasirdi. Mesela çakal, köpek, yilan, sahin normları gibi.
Klan halinde yaşayan insan grupları bir yere yerlesip siteler, (Nom) olusturduktan sonra sembolleri olan totemler, o yerin ilahi ve mabudu olmustur. Eski din inanisları bunlara dayanmaktadir.
Eski devirlerdeki bir halkin dini, oturdugu memlekete ve sürdügü hayat tarzina göre degisir. Iste buna göre Mısır dini de ilhamini muhitinden almiştir.
Mısırlılar bir çok ilahlara sahiptiler. Eski Mısırlılarda bu Tanrılar önemli bir yer isgal etmislerdir. Eski Mısır dini, bir çok ve çesitli ilahları mukaddes saymiştir. Onların heykellerini, resimlerini yaparak sekillendirmislerdir. Mısırlılar genellikle çok ilahli Tanrı kavramina inanirlar. Ancak 4. Amenofis devrinde tek ilahli bir düsünce reformu, devamsiz bir hareket olarak kaydedilmiştir.
Mısır ilahları konularıni gökten, topraktan, sudan, bitkilerden, hayvanlardan ve insanlardan alirlar. Mısırlılara göre her seyin basi gök Tanrısındadir ve bütün eski tarih boyunca, Gök ve Nil ilahları daima en önemli Tanrılar olarak kalmislardir.
Gök Ilahinin ismi ve şekli degismekle berber, gökyüzündeki yildizlar, Güneş ve ay en eski ve devamli ilahlar arasindadir. Sonra yeryüzü ilahları gelir ki, toprak, su ve agaçlar bunların sembolüdür.
Hayvanlar alemi ise Mısır ilahları arasinda en kalabalik yeri isgal ederler. Bu mukaddes sayilan hayvanlar, bazen bizzat kendileri veya bir özel isaret ile, bazen de sadece basları ile insan vücudu üzerinde temsil edilmislerdir. Mesela Osiris ölüler ilahidir.
Mısırlıların ilah kavrami hakkindaki bilgileri sadece metinlerden ögrenebiliyoruz. Mesela, piramit metinlerinde, bir firavun öldügü zaman nasil ve ne suretle ilah mertebesine yükseliyor? Bu metin de az da olsa bilgi verilmektedir.
Rahipler – Ayinler – Mabetler
Mısır dininin tatbikatini rahipler yapar ve onlar bu teolojiyi düzenlerlerdi. Rahipler krallar tarafindan çok zengin bir hale getirilmislerdir. Rahipler, halk tarafindan ilahlara kesilen kurbanlar ve verilen hediyelerle bol bol geçiniyorlar ve mabetlerde genis yerlerde oturabiliyorlardi. Ayni zamanda da devlete vergi vermekten muaftilar. Angarya islerde çalistirilmadikları gibi, askeri görevde görmüyorlardi. Böylece halk içinde bir otoriteye sahiptiler.
Mabetler, Mısır sehrinde en önemli yeri isgal ettigi gibi, abide bakimindan da en büyük binalardir. Mabet Tanrıların evi, heykel ve sembollerin saklandigi mukaddes ter, ayni zamanda da totem sayilan hayvanların serbestçe girebildikleri bir bina idi.
Ayinler, büyük dini törenlerden başka, her gün mabetlerde gerçek formüllü dualarla ilah heykellerin önünde yapilir ve bunları ya bizzat kral veya rahipler idare ederlerdi. Mabedin içine güzel kokular yakilir ve rahibeler tarafindan müzik çalinarak dans edilirdi. Ayinler her gün ve her mabette ayni sekilde icra edilirdi.
Buna göre ilahların da krallar gibi, iki esasi vardır:
1- Vücut “Zet”ki yeryüzünde ilahi temsil eder.
2- Ruh “Ka” ise ilahi ve semavi olan elemandir.
Ilk temsil edilen ilahlar MÖ 4000 ortalarında baslamiştir. Mısır’ın dini fikirleri belirten ilk belgelerden biri MÖ 2625 yilinda Saqqara piramitlerindeki, Kral Unas’in mezarinda olan yazidir. Heliyopolis’te yer tutan ve Güneş temeline dayanarak “Ra” adini tasiyan mabut bulunur.
Mısır’da bir de ayni kavrami ifade eden ilahlar, başka başka isimlerde de anilmislardir. Mesela Hor, Ra, Aton isimleri hep Güneş’i temsil eden ilahlardir. Bunun sebebi siyasi merkezlerin degismesidir.
Mısır ilahlarıni iki büyük grupta toplayabiliriz: Yerel Totemler “gök” ve Yer Ilahları.
Yerel totemler, göçebe kabilelerin yerlestikleri sitelerde, mukaddes saydikları hayvan ve putları insan vücudu ile de birlestirerek temsil ettikleri ilahlardir. Bu suretle kabile ilahları, yerel Tanrılar olmuslar ve “sitenin hakimi” sayilmislardir.
Ilahlar ilk zamanlarda erkek olsun kadın olsun yalniz yasar ve hakimiyetini korumada çok kiskanç davranirdi. Fakat Mısırli buna bir aile olusturmakta gecikmemis, evli düsünülen ilah çocugu ile beraber bir üçlü sisteme geçmiştir.
Bunda bas hakim olan baba degildir. Bazen de kadın ilahe tamamiyla hakim durumdadir. Mesela Dendara’daki Hathor gibi.
Ilah ailesiyle beraber kendi sarayi sayilan mabette oturur, bazen de yanina başka ilahların girmesine izin verebilirdi. Yeryüzünde yaşayan ve Tanrınin sembolü temsil edilen Firavun da her vakit ilahin karsisina çikabilirdi.
Fakat kral her mabette ayni zamanda bulunamayacagi gibi, kendisine vekil olarak rahipleri birakir ve onlar ilaha, mabede ve onun arazisine bakarlardi.
Bazı yerel ilahların hakimiyet sahaları, zamanla da genislemiştir. Bunun en tipik örneği Deltada Busiris eyaletinde bir agaçla temsil edilen bitki ve ölüler ilahi Osiris’in ta Güney Mısır’a kadar gidisidir. Buradan önce Memfis’e giderek, yerel ölü ilahi olan Anubis’in yerine geçmis, sonra da Yukari Mısır’da Abidos’ta köpek şekline girerek ölüleri korumustur. Sonraki devirlerde ise bütün Mısır’da Osiris ölüler ilahi olarak yer almiştir.
Bu yerel ilahların esas ilk merkezleri kesin olarak pek tespit edilmemekle birlikte, bir çokları daima malum olmustur. Mesela Asagi Mısır’da Horus, Busiris’te Osiris, Memfis’te Ptah, Dendara’da Hathor gibi.
Eski fikirden kalmis olarak tarihi devirlerde de tapilan canli hayvanlar olmustur. Bunların en baslicasi ve söhret sahibi olan , Memfis’te takdis edilen Apis Öküzü’dür. Beyaz lekeleri olan siyah renkli bu öküzün, basinda üçgen şeklinde beyaz bir alametin olmasi lazimdi. Memfis’te beslenerek korunmustur. Bu hayvan Ptah’in bir canli numunesi sayilir ve onun bu hayvanda yasadiğini rahipler anlayabilir sanilirdi. Alnindaki siyah üçgenden başka sirtinda akbabaya benzeyen bir sekil, sag yaninda bir hilal, dili üzerinde ise hamam böcegine benzeyen bir isareti bulunmasi gerekti. Ayni zamanda da kuyruk tüylerinin çift olmasi gerekiyordu. Bu sartlara uyan Apis Öküzü Ptah mabedinin karsisina yapilmis bir mabette, itina ile rahipler tarafindan bakilir ve beslenirdi. Gündüzleri belirli zamanlarda avluya çikarilan mukaddes öküzün her hareketinde rahipler bir anlam çikarirdi. Bu hayvan ölünce Mısırlılar tarafindan büyük bir matem oldu. Ama yenisinin meydana çikişi büyük sevinç olurdu. Ölen öküzler mumyalanarak büyük cenaze törenleri yapilir ve Saqqara’da bulunan yer alti galerilerindeki lahitlere konulurdu. Isis-Apis olan bu hayvan için, Serapeum denilen mabette ayinler yapilirdi. Ölünce yerine yeni bulunan Apis geçer ve totem hayvan yasamis olurdu. Ilahlara bir takim kuvvetler de atfedilmiştir:
1- Osiris : Ölüler Tanrısı. (+)
2- Ptah: Artistlerin ve Madencilerin Tanrısı. (+)
3- Hathor : Ask ve Nese Tanrıçası. (+)
4- Maat: Adalet ve Hukuk Tanrısı. (+)
5- Sobek: Sular Tanrısı (+)
6- Seshet: Yazi Tanrıçası.
7- Sekhmet: Savas Tanrıçası.
8- Min: Çöllerdeki Seyyahların koruyucusu ve Hasat Tanrısı.
9- Tot: Ay ve Ilim Tanrısı.
10- Geb: Toprak Tanrısı. (+)
11- Set: Kuraklik ve Kötülük Tanrısı (+)
12- Isis: Analik ve Bereket Tanrıçası. (+)

Gök ilahini çok büyük bir inek şeklinde düsünen Mısırlılar, ona “Hathor” adini vermislerdir. Arz Onun ayakları altinda durdugu farz edilir ve karninda ise yildizlar parlardi. Diger taraftan bu Gök Ilahi’na bazı eyaletlerde “Sibu” adi verilmiştir.
Ay ilahina “Tot” adi verilmiştir. Fakat bunların içinde en büyük olarak Güneş Ilahi “Amon-Ra, Horus” basta sayilir. Mısırlıların “Yaradilis Destani” bu Güneş fikrinden dogar. Onlar Güneşin dünyada ilk dogdugu günü “Yaratan” kabul ediyorlardi. Bu ilah, bitkileri, hayvanları ve insanları yaratmiştir. Ilk yaratilan insanlar “Ra”nin dogrudan dogruya çocuklarıdir.
Bundan başka toprak ilahi da yer almaktadir. Toprak Ilahi “Geb”dir. Bazen de bu Tanrı “Isis” kabul edilirdi.
Mısır dini Natürizm dinidir. Mısır itikadında en önemli olay Güneş kavramidir. Mısır’in Güneş ilahlarından en meshuru Horus’dur. Digerleri, Atun, Set, Ra’dir.
Bazı Mısır ilahları sunlardir:
Horus- Nur ilahidir ve Güneşi temsil eder. Gökyüzünün burçları üzerinde görünür ve bir atmaca şeklinde göklerde uçar. Atmaca da Hor adini tasimaktadir. Güneşle ay ilahin iki gözü sayilir. Hor iki kuvvetli kanatla gösterilir. Bu kanatlar semada uçtugunu gösterir. Bu kanatlarda iki müthis yilan vardır ki agizlarından ates püskürür. Bu da Güneşin yakici, çarpici ve öldürücü kudretinin alametidir.
Kainati aydinlatan ve canlandiran Horus kardesi zulüm ve tahrip ilahi olan Set ile devamli mücadelededir. Hep Horus kazanir ama Set yok olmaz. Bazen de Set geçici yenilgiler kazanir ve Horus’un bir gözünü çikarir ki Güneşle ay tutulmasi bundandir. Bu durum yer ilahi Geb’in araciligi ile halledilir. Güney Mısır Set’e ve Kuzey Mısır Horus’a verilir.
Set- Garip bir tarihe sahiptir. Mısır; milli birligini oturtmadan evvel Horus kuzey Kralıyetinin ilahiydi. Bu krallar kendilerine Hor unvanini almislardi. Zaten her yerde krallar, gökten ve Güneşten unvan aldilar. Set kuzeylilerce sahranin kavurucu, kişir ve buna benzer felaketlerin ilahi saymislardir. Kuzeyliler basarili olunca Horus Mısır’in kendi ilahi ve Hor unvanini tasiyan krallar Mısır’in kendi hükümdari olunca yavas yavas Set sahra ilahi fikrinden, yabanci ilah (sahra yabanci sayilirdi) fikrine geçerek Suriye’nin Sotek ve Bal ilahina benzetilmiştir. Daha sonra Horus nuru hayatin ve Set zulmet ve tahribin ilahi olmustur.
Ra- Güneşi ifade den Tanrılardan biridir. Ra insanlar arasinda oturmaz, râkip olduğu kayigi ile ebedi bir tarzda semada yüzer durur. Zulmetle devamli mücadele ederdi.
Maat- Mısırlılar indinde ay ile önemli ilahlardan biriydi. Maat Uygurca ay anlamina gelmektedir.
Tot- Aya ait bir ilahtir. Aydan hariç bölünmüs zamana da hakimdi. Diger taraftan ilahların müsavir ve katibi idi. Hor’la Set arasindaki anlasmazlikta, Geb ile hakemlik yapmiştir.
Ptah- Mısır’daki büyük ilahlardan biridir. Ptah’i tavsiye ederken dokuz ilah manzumesinin kalbi ve dili gibi tarif edilmiştir. Ptah yaratma kelimesini Atun diliyle telaffuz etmis ve bundan sonra bütün olusum, ilahlar, sehirler ve kainatta iyi, kötü ne varsa her sey olusmustur. Ptah Türkçe “put” demektir. Mavi yani gök demektir. Mısır dilinde Pt =Gök demektir.
Osiris- Mısırda önemli bir kült halinde olan bu ilahin gerçekleri Mısır rahiplerince son derece özenle saklanan bir sir halindedir.
Horus’tan daha kidemli olan Osiris Mısır’in bir kahramani, Mısır’ın birligini kuran, medeniyeti ögreten, yaziyi icat eden akil ve hayirli bir hükümdardi. Resimlerinde bir elinde çoban degnegi diger elinde öküz kamçisi vardır. Bu daHor gibi Asagi Mısır hükümdaridir. Zulmet ve tahrip ilahi olan Setle devamli rekabettedir. Set unvanini güney hükümdari ile mücadeleye girismiştir. Set bir ara itaat eder gibi görünerek, Osiris’in güvenini kazandiktan sonra beraberindeki 72 kişiyle Osiris’i pusuya düsürmüs ve bir tabut içine kapatarak denize atmiştir.
Dalgalar Osiris içinde bulundugu tabutu sürükleyerek Finike’de Biblos sahillerine atar. Bu sirada Osirisin karısı ve kiz kardesi olan Isis aramaya çikar. Biblos sahillerinde tabutu bulur ve Set’ten gizler. Fakat Set bir zaman sonra isi kesfeder ve Osiris’in naasini tanir. Ve bu naasi parça parça ederek her parçasini bir tarafa dagitir. Isis bu parçaları toplamak için hazirlanir. Anubi ve Hor’un iyilikleriyle parçaları bulur ve birlestirir. Osiris böylece yeniden hayata gelir. Oglu Hor pederinin intikamini alir. Fakat Set hiçbir sekilde maglup olmaz. Nihayet yer ilahi Geb hakem olur. Bu da Mısıri Hor ile Set arasinda bölüstürmek suretiyle ihtilafi halleder.
Osiris’in bir diger safhasi daha sonuca varmiştir, o da bitkilere ilah olmasidir. Ölen, dirile, tekrar hayata gelen ilah hasatçiların oraklar ile biçilen ve baharda tekrar canlanan ruhu bitkidir. Anadolu ve Suriye’de bitki ilahi olan Atis ile Adonis de ölen ve dirilen bir ilahtir. Bunu temsil için yapılan putlarda bir agaç gövdesi üzerine ellerinde çoban degnegi ile öküz kamçisi tasiyan bir insan basi görülür. Bu agaç gövdesi bitki aleminin alametidir.

Eski Mısır`da İsminiz Neydi ?

Eski Mısır`da Sanat ve Edebiyat

Mısır'da Edebiyat

Mısır'da, edebiyat da çok gelişmişti.Edebiyat alanında yapılanlar aşağıdaki gibidir;

Tarih öncesi: Hiyeroglif yazının bulunması.

Eski imparatorluk: Öğretici türün doğuşu:İmhotep'in yazdığı ahlak dersleri;geleneklere ve hiyerarşiye saygıyı amaçlayan Ptahotep'in Bilgeliği.Smith tıp papirüsü.Ölenlerin yaşamlarını parlak bir biçimde sürdürmelerini amçlayan büyü edebiyuatının geliştirilmesi: VI sülale dönemindeki firavunlar için yazılmış piramit metinleri.

Birinci ara dönem ve orta imparatorluk: Kötümser edebiyat:Umutsuzun şiiri. Ahlak dersleri:Kral Merikare için ders;Amenemhat I.'nin oğlu Sesostris için ders.Taş sanduka metinleri:Özel kişilerin tabutları üstüne yazılmış ölümle ilgili sözler.Halk masalları.

İkinci ara dönem yeni imparatorluk: Matematik papirüsleri ve bilimsel öğretilerin geliştirilmesi.Ebers tıp papirüsü.Tarihsel edebiyat:Tutmes III. yıllıkları;Kardeş şiiri.Tanrıların ve kralların onuruna dikme taşlar üzerine yazılmış ilahiler.Ölüler Kitabı:Taş sandukalardaki metinlerden alınmış sözler derlemesi. Re'nin her gün yeniden doğuşundaki gizemi açıklayan kozmografi kitapları.Halk masalları.Harris papirüsü.

Aşağı dönem: Halk masalı:Unamon'un Byblos'daki yolculuğu.Tarihsel edebiyat:Plankhy dikmetaşı.VI. yy.'dan başlayarakdemotikos lehçesiyle yazılmış masallar.Ptolemaios V. döneminde yazılmış Menfis kararnamesi(Daha çok "Reşittaşı" adıyla bilinir.).

Misirlilardan günümüze gelen bazi siir ve sözler vardir. Mesela kral Akhenaton’u bizzat günes için yazdigi kaside, Amarna devrinin bir edebi saheseri olarak anilir. Çünkü bu yazilar sadece dini bir vecdin ifadesi degil, ayni zamanda tabiatin en büyük kudretine karsi duyulan hayranligin bir örnegidir. Mesela günese hitap ederek söylene su sözlerde, ne kadar içten gelen bir duyus vardir:

“Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
Ey! Hayatin esnasinda yasayan Aton
Sen dogu semasinin ufkundan dogdugun zaman
Bütün memleketi güzelliginle doldurursun...
Uzaklassan da, isiltin dünya üzerindedir.
Ne kadar yüksek olursan ol, Senin adimlarinin izleri gündüzdür.
Sen isiltilarini dagittigin zaman.
Misir’in iki ülkesi birden her gün bayram içindedir.
Hepsi uyanik ve ayaklarinin üzerinde dik durular,
Çünkü sen onlari uyandirmissindir.
Onlar bütün organlarini Sende yikarlar, elbiselerini giyerler
Ve kollarini yukariya kaldirarak Seni safakta selamlarlar.
Sonra tüm dünyada herkes kendi isini yapar.
Hayvanlar otlardan zevk alirlar, tüm agaçlar ve bitkiler çiçeklenirler.
Kuslar, kanatlari sana dogru ibadet edercesine kalkik batakliklarda uçarlar,
Bütün koyunlar ayaklari üzerinde oynarlar,
Bütün kanatli mahluklar uçmaya hazirlanirlar,
Sen üzerlerinde oldukça onlar yasarlar.
Gemiler nehirden çikar ve inerler.
Su içindeki baliklar Senin önünde siçrarlar.
Isiltilarin büyük deniz ortasinda kivilcimlar saçar,
Kadinda çocugu Sen yaratirsin.
Ananin karninda çocuga Sen hayat verirsin
Ve aglamamasi için o besiginde sallanir,
Sen ana rahminde bile bir çocugu besleyensin.
Ne zaman civciv kabugu içinde bagirirsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin.
Yumurtayi bütün kuvvetiyle kirarak o hayata çikar,
Ey Tanrim! Senin ne kadar çok eserlerin vardir.
Sen! Ezeliyetin hakimi! Senin isteklerin hep iyidir,
Sen hayatin ta kendisisin ve hayat sende yasar.”

Mısır'da Sanat

Eski Mısır'da konuşulan dilde tam olarak "sanat" 'ı ya da "sanatçı" 'yı anlatan kelimeler yoktu.Çünkü insanlar,her şeyin bir iş için, işe yaramak için yapıldığını düşünürlerdi.Eski Mısırca'da sadece "zanaatkâr" ve "çalışma" kavramlarından söz edilirdi.

Eski Mısır'da insanlar, yaptıkları sanatı,işledikleri maddeleri, firavun ya da tanrılar için yaparladı ve bunları yaparken de daima doğadan ilham alırlardı.

Mısırlılar genelde sanatlarını,mezar,tapınak,tanrı ve firavunla alakalı süslemeler için konuştururlardı. Mısır'da,taşların üzerine kazınan yazılar ve yapılan kabartmalar en çok yapılan sanatlardandı.Bu tür işlemeler genelde duvar ve tavanları süslemek için yapılırdı.

Heykelcilik: Firavunlar dönemi Mısır'ı için bir heykel, hareketli bir varlık kadar canlıdır.İlahi bir varlık,bir kralın,bir kralın veya daha başka bir kişinin görüntüsü biçiminde yontulan heykel fazla değer taşırdı.Heyke,temsil ettiği kişinin canlı bir varlığıydı.Bu yüzden kimin heykeli olduğunu ve o kişinin özelliklerini heykel üzerine yazmak önemliydi.Hiyeroglifle yazılmış açıklamalardan yoksun anonim bir heykel gücünü yitirirdi.Canlılığını kaybeder,madde boyutuna indirgenirdi.Çünkü,dünyadaki herhangi bir heykelde veya tapınakta bir kişinin ismi yazılı olursa, tanrıların o ismi görüp,ismin sahibini unutmayacağına inanılırdı.

Eski Mısır`da Yaşam

Mısır'da okullar yanlızca varlıklı ailelerin erkek çocukları içindi.Çoğu çocuk okula gitmezdi.Bunun yerine ,erkek çocuklara babaları bir meslek öğretir,kızlarsa evde annelerine yardım ederlerdi.Mısırdaki okullar tapınaklara bağlıydi.Erkek çocuklar yedi yaşlarına geldiklerinde okula başlarlardi.Okuma-yazmayi ogrenir ve zamanlarinin cogunu metinleri koplayarak gecirirlerdi.Papirus çok pahalı bir bitki olduğundan çocuklar,kırık çömlek parçalarına yazıyorlar.ögretmenleride yazıcılar oluyordu. 9 yada 10 yaşlarında bir erkek çocuk başka bir okula devam edebilirdi.Burada, mektup ve yasal belgelerin nasıl yazılacağını öğrenirdi.Aynı zamanda,aralarında tarih, edebiyat, çoğrafya,din,diller,muhasebe ,matematik,ve tip konularınında olduğu bir dizi alanda eğitim alabilirlerdi.

Tıp Okulu:

Mısır da büyük olasılıkla ,uzman tıp okulları vardı;çünkü mısırlı doktorlar ustalıklarıyla ünlüydüler.Kimi yabancı krallıklarda eğitim vermek üzere diğer ülkelere giderlerdi.

Mısırlı doktorlar bedenin işleyişinden oldukça iyi anlarlardı.Sinir sistemi ve biraz da beyinle ilgili bilgileri vardi.Aynı zamanda kalbinde bir pompa gibi çaliştığını biliyorlardı.Dininde tıpta önemli bir yeri vardı.İnsanlar sıkça,bir tanrıdan şifa dilemeye tapinaklara giderlerdi. Mısırlılar da bir günü 24 saat'e bölmüşlerdi. Zamanı su saatleri kullanarak anlarlardı. Su saatleri iç yanlarına saatlerin işaretlenmiş olduğu kaplardı. İcleri suyla doluydu ve dip taraflarında açılmış ufak bir oluk vardı. Su dışarı akıp boşaldıkça ortaya çıkan, saatleri gösteren numaralar zamanı bildirirdi. Ölçüler yetişkin bir insanın bedenine göre belirlenmişti. Dirsekten parmak uçlarına kadar olan uzunluğa bir 'Kübit' denirdi.Bir kübit, her biri 4 parmak genişliğinde 7 ele bölünmüştü.

Takvimler:

Mısırlılar,yıldız ve gezegenlerle ilgilenmişlerdir.Bu konudaki bilgileriyle çok ayrıntılı takvimler hazirlamışlardır.Bir takvim "Sopdet" adlı bir yıldıza göre oluşturulmuştu. Sopdet'in ufuk çizgisinde her yıl aynı zamanda kaybolduğunu ve bundan 70 gün sonra tam gün doğumundan hemen önce yeniden ortaya çıktıgını fark etmişlerdi. Bu da Nil sularının yükseldiği yıllık su baskınlarının başladığı sırada gerçekleşmişti. Bu tarihi, yılbaşı kabul ettiler.Bir başka takvimse, ay dönümüne göre oluşturulmuştu. Romalılar, Mısır'ı işgal ettiklerinde bundan o kadar çok etkilenmişlerki hemen benimsemişlerdi. Bu takvim Avrupanın her yanında 16.yy a kadar kullanılmıştır.

Mısırlıların çoğu yoksuldu ve sicaktan dolayıda görünüşlerine pek aldırış etmezlerdi. Oysa varlıklı insanlar için görünüşü kurtarmak ve iyi görünmek önemliydi. Yine de, bügünkünün tersine, moda, yaklaşık bin yıl kadar aynı kaldı. Çocukların başı uzun bir örgü arkada kalıcak şekilde traş edilirdi. Bir kadının başlıca giyeceği,iki askılı keten bir giysiydi.Erkekler ise keten etek giyerlerdi. Yaşlı erkekler ise daha uzun etek giyerlerdi. Kimi erkekler ise başlarını traş edip peruk takarlardı. Sandalet ve eldivenler cok özel durumlarda giyilirdi.

Takılar:

Mısırda herkes takı takardı. Varlıklılar, yarı değerli taş ve cam kakmalı, altın ve gümüşten yapılmış parçalar takardı.Daha yoksul kişiler bakır ve çini (bir çeşit cilalanmış seramik) kullanırlardı.

Kozmetik (daha fazla bilgi için tıklayınız):

Çoğu erkek ve kadınlar yüzlerini boyarlardı. Dudak ve göz boyaları,öğütülerek toz haline getirilmiş madensel tuzlardan yapılırdı. Bu toz kaplara doldurulup yağ ve ya suyla karıştırılırdı.

Yeni krallık dönemi başlamasıyla beraber,akınlar yapma ve bir imparatorluğa sahip olmaisteği ordunun yeniden duzenlenmesi gereklliğini ortaya cıkardı. Atlar ve at arabalaro orduya katıldı. Gönüllü askerler toplanip egitildi,ve ordu genisletildi.Ordu herbiri 4000 piyade ve 1000 at arabali askerden olusan tumenlere ayrilmisti.Her tumene bir tanri adi verilmisti.Tumenlerde ayrica her biri 200 piyadeden oluşan 20 boluge ayrilmisti

Boluklerse,ayni kislayi paylasan 10'ar kisilik birliklere ayrilmisti.Her bir boluge 25 tane cift kisilik at arabasi bagliydi .At arabali askerler,gerek donanimlari,gerekse sahip olduklari yetenek ve egitimlerinden dolayi,ordunun en seckin topluluguydular.Savasta onalr hep on saflarda carpisirlardi.

Eski ve Orta krallik donemlerinde Mısır ordusu,kralin korumalari ve parali askerlerden kurulu ufak bir gucten olusuyordu .İnsanlar acil durumlarda orduya cagrilirlardi ;Fakat cogunun askeri egitimi yoktu.Bu yuzden pek bir ise yaramazlardi.

Resimler ve mezarlarda bulunan nesneler bize,Mısırlıların eğlenmek için neler yaptıklarını gösterir.Tapınaklarda,konusu tanrılarla ilgili oyunlar oynanırdı. Dinsel şenlikler ve geçit törenleride,açık havalarda eğlenmenin yollarından biriydi.

Nehir:

Nil önemli bir spor ve eğlence kaynağıydı. Birçok mısırlı,gününü avlanarak,balık tutarak,yüzerek ve nehrin kıyılarında piknik yaparak geçirirlerdi.Zıpkınla balık avlarlardı.

Suaygırı avı çok tehlikeliydi. Bir tane avlayabilmek için bir çok silahlı adam gerekirdi.

Oyun ve Oyuncaklar:

Mısırlıların, fiş ve tahta çivilerle oynanan çeşitli oyun tahtaları vardı.Günümüze ulaşmış hiç bir oyun kuralı yoktur. Dolayısıyla bu oyunların nasıl oynandığı bilinmemektedir.Çocuklar, fırıldak,oyuncak bebekler ve tekerlekli tahtadan hayvanlarla oynarlardı.

Evcil hayvanlar ve hayvanat bahçeleri: Mısırlılar,hayvansever insanlardı ve aralarında kedilerin köpeklerin,maymunların ve kazların bulunduğu çeşitli evcil hayvanlar beslerlerdi.Kimi zaman bir köpeğin tasmasi,kopegin sahibi ile beraber gomulurdu.Bazi firavunlarin,degisik hayvanları topladıkları ve hatta kendilerine ait hayvanat bahçeleri bile kurdurdukları sanılır.

Müzikli toplantılar:

Varlıklı Mısırlılar zengin eğlenceler düzenlerlerdi. Şarkıcı, dansçı, müzisyen, hokkabaz ve canbaz grupları tutulurdu.

Eski Mısır'da halkın büyük bir bölümü NiL'e yakin yaşadığından,en iyi yolculuk araçları teknelerdi.Nil nehri,güneyden kuzeye dogru eser fakat,ruzgar cogunlukla kuzeyden eser.Bu da,teknelerin akintiyla beraber akis asagi suruklenebilecegi,buna karsilik,eger yelkenlerini acarlarsa,ruzgarin onlari akintinin tersine itebilicegi anlamina gelir.

Mısır tekne Çeşitleri:

-Eski krallık balıkçı teknesi

-Eski çağ yapımı saz tekne

-Mavna...ağır yükleri taşımada kullanılırdı.

-Cenaze tekneleri


Deniz yoluyla Ne kadar uzaklara gittiler?

Mısırlı tüccarlar,deniz yoluyla Doğu akdeniz`deki limanlara ve Kızıldenize giderlerdi.Doğu Afrika'daki Punt'a ulaşanları olmuştur. Oralara, tütsü yapmakta kullanılan çok değerli sakız ağaçlarını aramaya giderlerdi.Tekne ile ulaşım sağlayamazlarsa, insanların çoğu yürümek zorunda kalırdı. Çok varlıklıllar,özel iskemlelerle taşınırlardı. Satıcılar mallarını taşımak için eşek kullanırlardı.

Silahlar ve Egitim:

Mısır askerleri;savas baltasi,gurz,mizrak,kilic,hancer, yay ve ok gibi bircok silah turuyle savasabilir durumda olmaliydi.Bununla beraber her birlik belli bir silahin kullaniminda uzmanlasmaya yonelebilirdi.Genc askerlere,uzun yuruyuslerinde yapildigi,zorlu bir egitim verilirdi

Yeni Krallik ordulari,bir imparatorluk kurma amaciyla olusturulmustu.Dis seferleri cogunlukla firavin yonetirdi.Mısır imparatorlugunun en parlak doneminde,Suriye'den Nil'in dorduncu caglayanina kadar yayilmisti.Mısırlilar,imparatorlugun yayildigi genis ticaret sinirlari icinde ticaret yaparak ve somurgelerinden topladiklari vergilerle zenginlesmislerdi.

Eski Mısır`da Geometri

Eski Mısır'lılarda Geometri

Eski Mısır'da görülen geometri bilgileri, yüzey ve hacim hesapları olarak karşımıza çıkmaktadır. Mısırlılar, kare ve dikdörtgen alanlarını, doğru bir şekilde hesaplayabiliyorlardı. Düzgün olmayan bir yüzeyin planını ise, dörtgenleştirme yoluyla elde ediyorlardı. Üçgen alanı bilgisinden hareket ederek de, yamuğun alanını elde ediyorlardı.
Mısırlılar'ın; üç boyutlu cisimlerden; silindir, koni, piramit, dikdörtgen prizma ve kesik prizma hacimlerini de bildikleri anlaşılmaktadır. Kesik piramidin hacminin hesaplanması, zamanın geometrisi için son derece önem taşımaktadır. Aydın Sayılı; adı geçen eserinde konu ile ilgili geniş bilgi verdikten sonra şunları yazar: "Mısırlılar'ın, aritmetiklerinde olduğu gibi geometri problemlerinin çözümünde de, tamamıyla somut özel hallerin ele alınmasından ileri gidilmiyor. Karşılaşılan bütün örneklerde ortak bir vasıf Mısır geometrisinde genel formül kavramının mevcut olmayışıdır. Zihinde bir nevi genel formül fikri ve belli genellemeler vardı. Açı geometrisi mevcut değildi. Bunun yanında Doğru geometrisi gelişmiş durumdaydı." Burada doğru geometrisi ile ölçü için; sadece doğruları kullanan ve açı kavramına başvurmayan bir geometri kastedilmektedir. Alan ve hacim hesapları, doğruların yardımıyla yapılmaktadır. En, boy, taban, dikme, köşegen, çap ve çevre, hem ölçülebilen, hem de ölçüde aracı rolünü kullanıyordu. Bugünkü ifadeyle; 45 derecenin, bazı trigonometrik özelliklerini de bildikleri anlaşılmaktadır.
Burada akla şöyle bir soru gelmektedir; Mısırlılar, ilkel geometri bilgisi diyebileceğimiz, ama bugünkü geometrinin temel bilgilerini, hangi ihtiyaçları sonucu ortaya koymuşlardır?
Bilindiği gibi; Nil Irmağının mevcudiyeti, Mısır'ın günlük hayatı için son derece önemlidir. Bu ırmağın taşmasıyla, su altında kalan arsaların sık sık ölçülmesi, kaybolan ya da zarara uğrayan arsanın ölçüsünün doğru olarak tespiti ve vergi miktarlarının da buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Mısır mezar lahitlerinin, piramitlerin, tahta işlerinin estetik bakımdan üstünlük sağlaması, hem çalışmaların ihtiyacından doğmuş ve hem de, zaman için var olan ölçü tekniği ile, basit de olsa, bu ölçülerin hesaplama tekniğinin kısmen ileri derecede olmasıdır.

Eski Mısır'da Aritmetik

Eski Mısır'da Aritmetik

Bilinen en eski sayma sistemlerinden biri, Eski Mısırlılar'a ait olanıdır. Eski Mısırlılar'ın kullandıkları resim yazısının (hiyeroglif) başlangıç tarihi, M.Ö. 3300 yılına kadar gider. Böylece, Mısırlılar yaklaşık 5300 yıl önce, milyona kadar olan sayıları kapsayan bir sistem geliştirmişlerdir. Eski Mısırlılar'a ait sayma sistemi, ilkçağ mağara insanının önceleri kullandığı sayma sisteminin gelişmiş şeklidir.

Eski Mısır aritmetiği hakkında bildiklerimiz, zamanımıza kadar intikal etmiş papirüs tomarlarından elde edilmektedir. Bugün bu papirüsler; bilim tarihinde M.Ö. 1900-1800 yılları için adlandırılan, kahun ve berlin papirüsleri ile, M.Ö. 1700-1600 yılları için adlandırılan Hiksoslar devrinden kalma Rhind ve Moskova matematik papirüsleridir. Mısır matematiği hakkındaki diğer kaynaklar, birkaç parşömen tomarı ile kil ve tahta tabletlere dayanmaktadır. Eski Mısır'da rakam ve sayılar bazı sembollerin yan yana gelmesiyle ortaya çıkıyordu. Bütün rakamlar, 7 değişik şeklin biraraya gelmesiyle ifade ediliyordu. Örneğin, 1 için yukardan aşağıya düşey bir çizgi, 10 için at nalı şekli, 100 için çengel işareti, 1000 için lotus çiçeği, 10000 için işaret parmağı, 100000 için tatlı su balığı, 1000000 için tatlı su balığı şekillerini kullanmışlardır ve yazım biçimi de sağdan sola doğru ifade ediliyordu.

Sayıları da, sembollerle göstererek bir sayı sistemi geliştirmişlerdir. Eski Mısırlılar 1'den 1 milyona kadar olan sayıları göstermek ve yazmak için değişik semboller kullanmışlardır. Örneğin, 9 sayısını ifade etmek için, 9 adet düşey çizgi; 90 sayısını ifade etmek için, 9 adet at nalı, kullanmak gerekiyordu.

Eski Mısırlılar, bu sembolleri, gerektiğinde tahta, ağaç ve taş üzerine de oymuşlardır. Bu rakamları, birkaç kez kullanarak, istenilen sayıları göstermişlerdir. Bu sistemde; gruplamalar onarlık olduğundan, sistem onluk sistemdir. Eski Mısır Sistemi, aşağıda belirtilen özelliklerinden dolayı, mağara insanının kullandığı sistemin geliştirilmiş şekliydi.

- Bir kümede, bulunan şeylerin toplam sayısı, sadece bir tek sembolle belirtilmiştir. Örneğin, 10 sayısının bir topuk kemiği sembolü ile belirtilmesi gibi.

- Diğer sayıları göstermek için, aynı semboller tekrarlanmıştır.

- Bu sistemde onluk gruplar esas alınmıştır. On düşey çizgi, bir topuk kemiği sembolünü, en topuk kemiği sembolü de, bir çengel sembolüne eş değerdir. Bu şekilde devam eder. Eski Mısırlılar sıfır kavramını da bilmiyorlardı ve sıfırı gösterecek bir işaret kullanmamışlardı. Fakat, sayıları çarpma ve çıkarma tablolarına, ehramların yapılış tarihinden itibaren sahip bulunuyorlardı.

Afet İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti adlı eserinde şunları yazar:
"Mısır'da rakamların yazılışını çok eski zamanlardan itibaren bulmak mümkündür. IV. sülale zamanında (M.Ö. 2778 - 2413) Methe'nin mezarında bulunan yazılarda ölçü sistemlerinin mükemmel bir şekilde tespit edildiği de anlaşılıyor."

Kaynaklar, XII. sülale zamanından (M.Ö. 2000-1787) kalma, bir takım aritmetik problemlerini açıklayan papirüsler ele geçtiğini, bunların bugün, Kahun, Moskova, Berlin ve Rhind papirüsleri diye adlandırıldığını belirtir. Afet İnan, adı geçen eserinde, bu konuda şu bilgileri de verir: "Bu papirüs metinlerinde, birçok matematik ve geometrik esaslar, ilmi bir şekilde konulmuştur. Bilhassa, Rhind papirüsü, Mısır matematiğinin bir abidesi sayılır. Bu türlü vesikalarda, ölçülerin ne gibi esaslara göre yapılacağı, örneklerle mevcuttur. Ehramlar, doğrudan doğruya bir geometrik problemin tatbik edilmiş şeklidir. Bunlardan başka, diğer yapılar da bu hesaplara göre yapılmıştır. Mısırlılar Pisagor teoreminin yalnız 3, 4, 5 özel halini yani kenarları 3, 4, 5 olan bir üçgenin, bir dik üçgen olduğunu biliyor ve bundan inşaat ve ölçü işlerinde faydalanıyorlardı."

Hemen belirtmek gerekir ki, Eski Mısırlılar'ın hayatı, Nil Irmağı'nın yükselme ve alçalmasına bağlı olduğundan, bu durumu daima ölçmek ve kontrol etmek lazımdı. İşte bu hesaplar ve arazi ölçülerinden dolayı, Eski Mısır'da aritmetik ve geometrik ilimler büyük gelişme göstermiştir. Çünkü suyun yükselme ve alçalmasıyla, şahıslara ait arazi üzerindeki sınırlar bozuluyor ve bunları belirli ölçülere göre, yeniden tespit etmeleri gerekiyordu. Bu sebepten büyük bir itina ile gerekli ölçme ve hesaplamalar yapılmıştır.

Aydın Sayılı, Mısırlılar'da ve Mezopotamyalılar'da, Matematik, Astronomi ve Tıp adlı eserinde bu konuda şunları yazar: "Mısır rakamları, oldukça ilkel bir vasıf taşımalarına rağmen bunlar tarihte bilinen ilk ve en eski rakamlar arasında bulunmakla, büyük bir değer ve önem taşırlar. Çünkü bunlar belirli sembollerle ifade edilmesi, zihniyet ve düşüncesinin ilk örneklerinden, belki sadece Sümerliler istisna edilirse, en eskisini teşkil etmektedir."

Eski Mısır'da Gelişmiş Metalurji

(1,2) Altın, gümüş ve yarı değerli taşlardan yapılmış çok ince işlemeli kralın göğüs zırhları.
(3) İnce işlemeli sandalet
(4) Sert altından yapılma, uzun uçlu küçük ibrik, sağlamlığını ve parlaklığını halen korumaktadır.

Metalurji en genel anlamıyla, gerekli hammaddeler kullanılarak metal ve alıaşımlarının üretilmesi, saflaştırılması, şekillendirilmesi ve korunmasını içeren bilim ve teknoloji dalıdır. Eski Mısır medeniyeti incelendiğinde, bundan yaklaşık 3000 - 3500 yıl önce, Mısırlıların başta altın, bakır, demir olmak üzere çeşitli maden ve metallerin çıkarılması ve işlenmesi konusunda uzman oldukları görülmektedir. Metalurjinin gelişmiş olması, Antik Mısırlıların, cevherlerin bulunması, çıkarılması, işlenmesi alanlarında ileri bir teknolojiye ve aynı zamanda gelişmiş bir kimya bilgisine sahip oldukları anlamına da gelmektedir.

Yapılan arkeolojik çalışmalar MÖ 3400 yıllarında Mısırlıların bakır cevherleri hakkında detaylı çalışmalar yaptıklarını ve metal alaşımları meydana getirdiklerini ortaya koymuştur. Dördüncü Hanedanlık döneminde (MÖ 2900 yılları), madenlerin araştırma ve işletmesinin en yüksek düzey yetkililer tarafından takip edildiği ve Firavunların oğulları tarafından denetlendiği bilinmektedir.

(5) Tutankhamun mumyasının boynunda bulunan bu kolyenin üzerinde çok ince altın işçiliği vardır. Bunun yanı sıra firavunun mumyasında, 150 tane mücevher ve kolye daha bulunmaktaydı.
(6) Kalın altın varakla kaplanmış ve gümüş varaklı bir kızağın üzerine yerleştirilmiş tahta muhafaza.
(7) Tanis'te bulunan altın, lacivert taşı ve turkuazdan yapılmış göğüs zırhı.

Mücevherlerdeki ince işçilik, profesyonel altın işleme malzemelerinin kullanıldığını göstermektedir. Gerekli araç gereç olmadan bu derece ince işlemecilik yapılamaz. Mısırlıların altın işçiliğinin kalitesinin ve inceliğinin, günümüz işlemeceliğinden hiçbir farkı yoktur.

Bakırın yanı sıra, eski Mısırlıların sıkça kullandıkları madenler ve metaller arasında demir de vardı. Bronzun üretimi için tin, camların renklendirilmesinde de kobalt kullanılıyordu. Mısır'da bulunmayan metaller ise başta İran olmak üzere diğer bölgelerden getirtiliyordu.

Antik Mısırlıların en çok kullandıkları ve değer verdikleri maden ise altındı. Mısır'da ve Antik Mısır'ın sınırları içinde olan bugünkü Sudan'ın belli bölgelerinde, eski Mısırlılara ait olduğu tahmin edilen yüzlerce altın maden yatağı bulunmuştur. Apollinopolis yakınlarındaki bir altın madeninin planının bulunduğu MÖ 14. yüzyıla ait bir papirüs, eski Mısırlıların altın madenleri konusundaki profesyonelliklerini ortaya koymuştur. Papirüste yer alan bilgilere göre, maden çevresinde sayısı 1300'den fazla evin yalnızca madende çalışanların konaklaması için inşa edildiği anlatılmaktadır. Antik Mısır'da altın işlemeciliği ve mücevher sanatının önemi, bu bilgilerden anlaşılmaktadır. Nitekim arkeolojik kazılarda bulunan, yüzlerce altından yapılmış, kullanım ve süs eşyası da, eski Mısırlıların altın madenciliği ve işlemeciliği konusundaki uzmanlıklarının bir göstergesidir.

Tüm bu bilgiler eski Mısırlıların maden yataklarını tespit edebilecek, bu yataklardan madeni çıkarabilecek, çıkan madeni işleyebilecek, ayrıştırabilecek ve yeni metaller oluşturabilecek bilimsel bilgiye ve teknolojiye sahip olduklarını göstermektedir


Not : Numaraları , resimlerdeki numaralarla karşılaştırarak göz atabilirsiniz ..

Eski Mısır`da Kozmetik

Bizim, bugün kozmetik hakkında bildiklerimizin ve tıbbi uygulamalarının büyük bir kısmı eski Mısırlılardan gelmektedir. İnsan sağlığı üzerinde çalışma, eski Mısır toplumunda aristokrasi sınıfının ciddiye aldığı bir uğraştı. Diğer kültürlerle eski Mısır kültürü ve onun süren gelişiminde kozmetiklerin sanatı iki şeye dayanırdı.. İlki, sert ve nemli iklimi ile güneşli ve kuru iklimiydi. Kozmetikler ile ilgili çalışmalarının temeli de özellikle iklim koşullarından kaynaklı, cilt ve saç problemlerine çözüm bulmak, cildi korumak içindi. Kozmetiklerin dayandığı ikinci şey ise, dinsel törenler, inançlar ve diğer geleneklerdi.. Kozmetiklerin kullanımı ve parfümler hakkındaki bilgiler, M.Ö. 4000 yıllarından öncesine kadar dayanmakta, arkeolojik kalıntılardan elde edilen bulgular bu tarihlerde Mısır toplumunda bu uğraşın var olduğunu göstermektedir.



Mısırlı kozmetikçiler, tozu, boyayı, yağı ve karışık merhemleri, ithal edilen birtakım bitki ve baharatlarla birlikte kullanmalarıyla birlikte bu karaya özgün bir kozmetik geliştirdiler. Ayrıca bu kozmetik ürünlerine olan talebin, bununla ilgili aksesuar üretimini gelişmesine neden olduğu keşfedilmiştir. Satışa yönelik olarak imal edilmiş değişik tiplerde bir takım kavanozlar, özel kaplar gibi. Eski Mısır'da daha erken dönemlerinde, öteberi koymak için kullanılan kaplar taştan yapılmıştı, ama sonraki dönemlerde ise mermer, ve kaynak taşı da, kap yapımında kullanılan malzemeler arasına girmiştir.



Mısır'ın orta dönemlerinde ise, yeni ve egzotik malzemeler uzak doğu ülkelerinden ithal ediliyordu. Bu ithalatta en çok alınanlar, myrhh, baharatlar, mastika, tarçın, afyon tentürü, fıstık reçinesiydi. Yine bu dönemde kozmetik ürünlerin ve bu ürünlerin saklanmasına_kullanımına ilişkin labaratuvarlar kurulmuştu. Mısırlılardan kalma eski bina kalıntıları üzerinde yapılan araştırmalardan, parfümeri sanatının, günümüz insanlarını hayrete düşürecek karmaşık formüllere ilişkin yazıların bulunması, bunları imal ve uygulamanın başlı başına geniş bir botanik bilgisini gerektirdiği anlaşılmaktadır. Piramit metinlerinde ise, dinsel anlam ifade eden 7 kutsal bitki yağına ilişkin metin buluruz. Bu kutsal 7 yağ ise, "Hekenu yağı", "Sefet yağı", "Nekhemen yağı", "Tewat yağı", "En iyi Libyalı yağ" ve "En iyi sedir yağı" ve birde bunların karşımından elde edilen özel merhem.



Mısırlıların, vücuda yağ sürmekteydiler. Güzel kokulu malzemelerin kullanımındaki tecrübe ve benzersiz yaklaşımları aromaterapiyi günlük yaşamlarında uygulayabildiklerini ve 30 farklı bitki yağını çok kullandıklarını da görmekteyiz. Her ne kadar vücuda yağ sürmek eski dünya kültürlerinin hemen hepsinin ortak bir özelliği idiyse de Mısırlılar aynı zamanda tanrılarına yağ sürmekte ve onlar için tütsü kokularını adamaktaydılar. Mısır aromaterapisi hakkında bildiğimiz şeyler, tapınak yıkıntıları altında keşfedilen papiruslar ve duvar yazılarından öğrenmiş bulunmaktayız. Koku amaçlı kullanılan malzemeler, hayvansal yağlar, sebze yağları, balmumu, süt, bal, ve bitki çeşitleriydi.



Eski Mısırda kokular, aynı zamanda mumyalamada kullanılmaktaydı. Kral Tutankhameni'nin mumyası ilk defa açıldığında bile içinden zayıf bir koku hissedilebilmekteydi. Mısır duvar resimlerinde, Mısırların merhem kullandıklarına ilişkin figürler var. Tapınak ve saraylarda dansçıların saç ve vücutlarında; müzisyenlerin ise başlarında, dudaklarında ve mahrem yerlerinde kullandıkları görülmekte. Kınayı tırnaklarda, sürmeyle de kaşlarını gözlerini çizmekteydiler.



Oksitlenmiş bakır, aşıboyası, kül, malakit, gibi malzemeler yine Mısırlılar tarafından kullanılmaktaydı. Eski Mısırlı kadınlar tarafından kullanılan kozmetiklerin ve yağların ayrıntıları hakkında bize bilgi veren bir başka şey de bunların saklama kaplarında ve bu kapların çeşitlerinde fark edebiliyoruz. Son derece şık olan bu saklama kutuların daha çok yüksek tabakadaki kadınlar tarafından kullanılmaktaydı. Yoksul halktan kadınların bu işlev için ne tür bir kutu ve aksesuar kullandıklarını ise bilememekteyiz. Bu zamanın kadınları Kozmetikle ilgili malzemelerini saklamak içinde bir kozmetik çantası kullanmaktaydılar ve çantayı da çoğunlukla yatağının altında saklarlardı.



16 yy dan kalma bir Papirusta; cilt kırışıklıklarını gidermek ve lekeleri çıkarmak için bir merhem tarifi verilmekte. Bu tarifte balmumunu eritip yağ ve sütle karıştır. ve gündüzleri yüze uygula denmekte. Sonraki Mısırlılar döneminde ise kozmetik kaplarındaki süs artışına paralel olarak kozmetiklerin kullanımındaki sağlıkla ilgili nedenler arka planda kalmış, kozmetikler daha çok süslenmeye yönelik olarak kullanılmıştır. Sürme kapları, cımbızlar, toz ve hamurlar ve hamurlardan yapılan masklar. Masklar için genellikle su ve yağla karıştırılan yeşil malakit veya. gözleri çizmek için lacivert renginin versin diye yeşim taşı tozu, veya is kullanılmaktaydı. Ama sürme gözleri çizmek sadece dekoratif bir amaca hizmet etmiyordu, aynı zamanda tozdan güneşten korumak içinde yapılıyordu. Sürme, küçük bir çubukla gözlerin etrafındaki noktalara uygulanıyordu. Siyah ve yeşil farlar Mısırlıların en çok tercih ettiği renklerdi. Şüphesiz bizim kullanmakta olduğumuz modern göz kalemlerin de bundan esinlendiğini biliyoruz artık.



Mısırlı kadınlar tarafından dikkat edilen bir diğer kozmetik ise, allık kullanımıydı, veya yanaklar ve dudaklar için kullanılan preparatlardı. Eski Mısır sanatı ve ikonografyasına baktığımızda Mısırlıların başlarını sürekli tıraş ettiklerini, papazlarında kaşlarını düzenli aralıklarla tıraş ettiklerini bilmekteyiz. Kullanılan peruklar ve bu peruklarda kullanılan stiller kişiler arasındaki statüyü de göstermekteydi. Ama kadınlarının hepsinin de kullandığı peruklar omuza kadar inerdi. Perukların çoğu, insan saçı, hayvansal kıllar ve bitki liflerinden yapılmaktaydı. Balmumundan yapılan saç briyantinleri tarzı kremler, saça şekil vermekte kullanılırdı.. Yüksek tabakadaki kişilerin kullandığı perukların bakımı zahmetli bir işti ve buda bu iş için birer hizmetçi gerektiriyordu.Bulunan bazı mezar duvarlarında, görülen oldukça tuhaf bir saç stili ise bir tartışma yaratmıştır. Saçın tepesinde varolan bir koni şeklindeki nesnenin koku amaçlı kullanıldığı varsayılmaktadır. Eski



Mısır toplumunda insanın yaşlılıktan korkması ve yaşadığı zamana meydan okuyarak genç kalmaya çalışması toplumsa bir davranıştı. Saçların beyazlaması bir yaşlılığın göstergesi olduğu için, Mısırlılar bunu saklamak, için ya boya yada saçlarını kestirirlerdi Eski Mısırlılar hakkında kaynaklar bulundukça onların kozmetik üzerine ne bildiklerini daha çok bilmekteyiz 



Bu dönem kültürlerinde Vücut, serbestçe kullanıldı, ve sexuality, çoğunlukla tanrılardan bir hediye olarak algılandı..Ancak yine de çıplaklığın bir soru olduğu zamanlar da vardı. Özellikle, yüksek tabakadaki bir kadının vücudunu açığa çıkarma biçimi ve düzeyi alt tabakadaki bir kadınınkiyle aynı olamazdı. Kokular, boyalar, ve merhemler cildi temizlemek ve vücut kokusunu maskelemek için kullanılırdı. Boyalar ve doğal boyama teknikleri, çoğunlukla tören için ve dinsel nedenlere dayanırdı.



İranlılar dahil olmak üzere o çağların zengin insanları yüzlerine minarel maskları ve banyolarına temel bitki esansları kullanırdı. Ancak Aromaterapi en geniş kapsamda Çin uygarlığında kullanılmıştır. Sonunda şatafatlı bitki kokularıyla, hayvan ve sebze yağları karıştırılarak yeni elde edilen karşımlar vücut üstünde denenmeye başlandı. İ.Ö 7000-4000 yılları arasında, cilalı taş devrine ait zamanlarda, zeytinyağı ve susam yağının güzel kokulu bitkilerle karıştırılarak özel merhemler yapıldı. İ.Ö 2700' de güzel kokulu otlar, boyalar parfümler, tütsülerin kullanılmaktaydı. Mısır papiruslarında ise merhemleri güzel kokulu reçineden yapıldığı ve tedavi amaçlı kullanıldığı anlatılır.



Afrikanın hakim insanı, çölün sıcak ve tozuna karşı cilt koruyucusu olarak, bitkilerden elde ettikleri güzel kokulu yağlar kullanmaktaydılar.



Kına ise bitkilerden yapılırdı ve diğer renkleri olsun diye siyah ineklerin kanı kullanılmaktaydı. Kınayı saçı boyamak için kullanılırdı.

Eski Mısır`da Yemek

Eski Mısır`da Yemek

Eski Mısır'da, yiyecek olarak ekmek ve bira bolca tüketilirdi. Sebze ve su ürünleri ise yine en çok tüketilen gıdalar arasında yer alıyordu.

Coğrafi iklim koşulları yüzünden meyve ve sebze bağlarının yetersizliği, Mısırlıları deniz ürünlerine yöneltmişti. Soğan ve sebzeler kurutularak kışın da kullanılırdı.

En yaygın kullandıkları meşrubatların başında ise arpadan yaptıkları içecekler gelirdi. Güneşte kurtulmuş salamura bırakılan balık etleri de yine tüketilen gıdalar arasındaydı. Evcil olarak yetiştirilen hayvanların eti oldukça pahalıydı bu yüzden avlanmak, yabani meyve ve sebzelerden yararlanmak Mısırlılar için daha cazip bir yöntemdi. Yine dinsel kaynaklı nedenlerden dolayı tapınaklarda kurban edilen hayvanların etleri muhtaç olanlara dağıtılırdı.

Asker ve memur gibi kamudaki görevlilerin belli bir beslenme standartları vardı. Üretilen yiyeceklerde askerlerin belli bir hakkı olurdu. Öküz eti, balık ve sebzelerden askerlerin belli ölçeklerde almaya hakları vardı. Her askerin aylık olarak 20 ekmek, yiyeceği kadar sebze, iki keten; giysi alma hakkı vardı. Kralın habercilerinin menüsü ise tamamen farklı idi. Bunların menüsünde her gün iyisinden ekmek, iyi sebzeler ve balık eti, öküz eti, şarap ve zeytinyağı; bal, incir olurdu.

ZENGİN MENÜSÜ

Üst tabakada yer alan Mısırlıların, et, kümes hayvanları, sebzeler, meyve suları, ve şarap kullandıkları en yaygın gıdalardı. Tabi ki ekmeği de unutmamak gerek. Yine bulunan bir Mısır resminde de Mısırlıların oldukça zengin bir menüden akşam yemeği yedikleri görülmekte.

Virginia Üniversitesi'nden Stephen Mackos tarafından yapılan bir çalışmada orta çağ dönemine ait Mısır, Çin ve Avupa insanlarının saçları üzerinde testler yapılmış, bu karşılaştırmalı testlerde sıradan Mısırların Avrupa ve Çinlilere göre daha iyi beslendikleri ortaya çıkmıştır.

KURABİYELER

Mutfak, çoğunlukla çatıda veya avlunun bir köşesi olurdu. Mutfak olarak kullanılan bu yerler yaprak ve dal benzeri hafif malzemelerle sütü kapanırdı. Izgara tarzı yemekler pişirildiğinde evi havalanması için mutfağın dışarıya açık olması için duvarlarda pencere açıklıkları büyük bırakılırdı. O yüzden bu mutfak köşeleri her zaman dışarıya açık bir tarafı olurdu.

Yemekler açık ateş üzerinde pişirildiği gibi, kilden yapılmış toprak fırınlarda da pişirilirdi. Yakacak olarak mangal kömürü ve odun kullanılırdı..

Kullanılan bu mangal kömürü hakkında bilgilere Medinet Habu'nun papyrus ve günlüklerinde rastlanır. Taşımada sepet ve çuvallar kullanılırdı. Yine bir odun dan meşaleler yapılırdı..


(-Tepenen, ), (Jms. -Ameset, ), (-Shaw, ), ve (-Hemedj). Hardal da, Egypt [3], tarçın ve biberiye, gibi baharatlarda tapınaklarda Ramses III'e sunulan hediyeler arasındaydı. Mercanköşk pelin, vanilya gibi baharatlar biraz daha değerliydi. Bu baharatları şarap veya bira gibi içkileri tatlandırmada kullanırlardı.

, daha çoğu içti, yapabilir, steepedin de onların eti var mı, ve, onlarda balık avlar mı. tatlandırıcı olarak bal, kuru üzüm, mayalandırılmamış üzüm şurubu, ve incirler, keçiboynuzu gibi meyvelerden yapılmış değişik şurup tarzında ürünler kullanırlardı bi. Yine sirke kullandıklarına dair yazılara rastlanmışytır.

KAPLAR

Eski Mısır mezarlarında bulunan yazılarda, yemek yemekle ilgili kullanılan kap kacaklar hakkında pek çok bilgiye rastlanmaktadır.Gıdaları saklamak için kullanılan kavanozlar, toprak kaplar, tepsiler, kepçeler, yemek çırpmak için kullanılan preparatlar. Et ve balık temizlemesinde kullanılan alçak mutfak masaları kullanılan masalar asarsındaydı.. Maslar alçak olduğu için iş yapılırken masanın kenarında çömelinirdi. Ve yemeklerde yine böyle bu alçak masalarda yenilirdi. Asil olmayan sıradan insanlar, yemeklerini kilden yapılmış toprak kaplarda pişirir ve toprak kaplarda yerlerdi. Zengin soylular ise, alım gücüne bağlı olarak daha pahalı olan bronz ve altın kaplarda yemeklerini yerlerdi. Yemek yerken bu günkü biçimiyle kaşık veya çatal kullanılmazdı. Yemeklerini parmak uçlarını kullanarak yerler ve yemekten sonra küçük su kaselerinde ellerini temizlerlerdi.

9 Eylül 2007 Pazar

Sfenksler

Sfensk'in Günışığına Çıkan Sırları:

Mısır'da, Giza'deki üç büyük piramidin biraz doğusunda, bilinmez bir zamandan beri bu vadiyi bekleyen, gözlerini doğuya dikmiş yarı insan, yarı aslan bir heykel var: Sfenks.

Ejiptologlar, Khafre piramidini Vadi Tapınağı'na bağlayan yolun bitiminde yer alan bu Gizemli yapının, İ.Ö 2500 dolaylarında firavun Khafre tarafından yaptırıldığını düşünüyorlar. Oysa ne Giza'deki herhangi bir anıtta bunu destekler bir ifade var, ne de Mısır'ın herhangi bir yerinde. Sfenks'in yapıldığı tarih, bilinmiyor. 1991 yılında Amerikalı araştırmacı John Anthony West ve jeolog Dr Robert Schoch, bu görkemli anıt üzerinde bir dizi araştırma yaptılar.

Vardıkları sonuçlar, oldukça şaşırtıcıydı: Heykelin üzerindeki aşınma izleri, arkeologların inandığı gibi rüzgar ve kumdan değil, uzun ve etkili yağmurlardan ileri geliyordu ve bunlar "su aşınması"ydılar!

Mısır'ın bu bölgesi, bundan 5000 yıl önce de çöldü ve yağmur düşmüyordu. Söz konusu aşınmayı yapacak düzeyde bir yağmurun en son düştüğü tarih ise, en az İ.Ö 5000 yılına, hatta çok daha eskilere dayanıyordu. Araştırmayı yapan ekipte sismik ölçümler yapan cihazlarla çalışan uzmanlar da bulunuyordu. Bu ekip, daha şaşırtıcı bir bulguya da ulaştı: Araçlar, Sfenks'in pençelerinin yaklaşık 8-9 metre altında büyük bir "oda"nın ve ona açılan dehlizlerin varolduğunu gösteriyordu. Mısırlı yetkililer, başta Eski Eserler Müfettişi Dr.Zahi Hawass, bu bulgulara erişildiği günlerde West ve ekibinin iznini iptal ettiler ve Sfenks üzerinde araştırma yapılmasını yasakladılar. Ama haber basına çoktan yansımış, West ve Schoch da elde ettikleri bulguları aynı anda filme aldıklarından, NBC'de yayımlanan bir belgeselle ortalığı iyice karıştırmışlardı.

Bütün bunlara "Orion Gizemi"nin yazarı Robert Bauval ile "Tanrıların Parmak İzleri"nin yazarı Graham Hancock'un astronomi temelli bir tezleri de tuz biber ekti: Sfenks, tam doğuya bakıyordu, yani ekinoks (23 mart ya da 21 eylül) anındaki gün doğumu noktasına.
Mısırlıların yıldız kültürlerinde, güneş doğmak üzereyken, ufuk henüz tam aydınlanmamışken son olarak görülen yıldız ya da takımyıldızın ayrı bir önemi vardır. Bu durumdaki yıldıza "heliak yükselişte" denir ve bu, Mısır'ın hem takvimini hem de çarpık dinini etkileyen bir olgudur.

Örneğin, Mısır kültüründe Tanrıça İsis'i simgeleyen Sirius yıldızı, yaz gündönümünde (21 haziran) şafak öncesi görünmeye başlar ve bu tarih aynı zamanda Nil'in yıllık taşma dönemlerinin de başlangıcıdır. Bu nedenle Mısırlılar, yaz gündönümünü "yılbaşı" kabul ederlerdi. Bu yaklaşım, ejiptologlarca Sfenks'in yapılmış olduğu tarih olarak varsayılan İ.Ö 2500'de, ilkbahar ekinoksunda "heliak yükselişe" başlayan takımyıldızın incelenmesini ilginç hale getiriyor. Bauval ve Hancock, bilgisayar simülasyonuyla o tarihte Boğa takımyıldızının yükselişte olduğunu gördüler. Oysa Mısırlılar şekil ve simgelere çok önem verirlerdi ve yaptıkları anıtlarda buna çok dikkat ederlerdi. Yani, bu durumda Sfenks'in aslan değil de boğa biçiminde yapılmış olması gerekmez miydi? İki araştırmacı, bu kez ilkbahar ekinoksunda aslan burcunun heliak yükselişe geçtiği tarihi araştırdılar ve karşılarına "Orion Gizemi"ndeki o garip yıl çıktı yine: İ.Ö 10.500. Bütün bulguları, her ne kadar ejiptologlar ve ortodoks akademisyenler bunları dikkate almak istemeseler de, aynı "başlangıç tarihi"ne yönlendiriyor araştıranları. Mısır uygarlığının İ.Ö 3100 yılında başladığı yolundaki yaygın görüş dikkate alındığında, eski Mısırlıların bir "şifre" gibi bıraktıkları "anıt bilmecesi" acaba bilinenden en az 7000 yıl daha eskiye dayanan helak edilmiş bir yitik uygarlığın izleri mi sorusunu akla getiriyor

Lütfen kelime girin

Lütfen aranacak bir kelime giriniz ..

Geri dönmek için buraya tıklayınız .

Sfenksler

Sfensk'in Günışığına Çıkan Sırları:

Mısır'da, Giza'deki üç büyük piramidin biraz doğusunda, bilinmez bir zamandan beri bu vadiyi bekleyen, gözlerini doğuya dikmiş yarı insan, yarı aslan bir heykel var: Sfenks.

Ejiptologlar, Khafre piramidini Vadi Tapınağı'na bağlayan yolun bitiminde yer alan bu Gizemli yapının, İ.Ö 2500 dolaylarında firavun Khafre tarafından yaptırıldığını düşünüyorlar. Oysa ne Giza'deki herhangi bir anıtta bunu destekler bir ifade var, ne de Mısır'ın herhangi bir yerinde. Sfenks'in yapıldığı tarih, bilinmiyor. 1991 yılında Amerikalı araştırmacı John Anthony West ve jeolog Dr Robert Schoch, bu görkemli anıt üzerinde bir dizi araştırma yaptılar.

Vardıkları sonuçlar, oldukça şaşırtıcıydı: Heykelin üzerindeki aşınma izleri, arkeologların inandığı gibi rüzgar ve kumdan değil, uzun ve etkili yağmurlardan ileri geliyordu ve bunlar "su aşınması"ydılar!

Mısır'ın bu bölgesi, bundan 5000 yıl önce de çöldü ve yağmur düşmüyordu. Söz konusu aşınmayı yapacak düzeyde bir yağmurun en son düştüğü tarih ise, en az İ.Ö 5000 yılına, hatta çok daha eskilere dayanıyordu. Araştırmayı yapan ekipte sismik ölçümler yapan cihazlarla çalışan uzmanlar da bulunuyordu. Bu ekip, daha şaşırtıcı bir bulguya da ulaştı: Araçlar, Sfenks'in pençelerinin yaklaşık 8-9 metre altında büyük bir "oda"nın ve ona açılan dehlizlerin varolduğunu gösteriyordu. Mısırlı yetkililer, başta Eski Eserler Müfettişi Dr.Zahi Hawass, bu bulgulara erişildiği günlerde West ve ekibinin iznini iptal ettiler ve Sfenks üzerinde araştırma yapılmasını yasakladılar. Ama haber basına çoktan yansımış, West ve Schoch da elde ettikleri bulguları aynı anda filme aldıklarından, NBC'de yayımlanan bir belgeselle ortalığı iyice karıştırmışlardı.

Bütün bunlara "Orion Gizemi"nin yazarı Robert Bauval ile "Tanrıların Parmak İzleri"nin yazarı Graham Hancock'un astronomi temelli bir tezleri de tuz biber ekti: Sfenks, tam doğuya bakıyordu, yani ekinoks (23 mart ya da 21 eylül) anındaki gün doğumu noktasına.
Mısırlıların yıldız kültürlerinde, güneş doğmak üzereyken, ufuk henüz tam aydınlanmamışken son olarak görülen yıldız ya da takımyıldızın ayrı bir önemi vardır. Bu durumdaki yıldıza "heliak yükselişte" denir ve bu, Mısır'ın hem takvimini hem de çarpık dinini etkileyen bir olgudur.

Örneğin, Mısır kültüründe Tanrıça İsis'i simgeleyen Sirius yıldızı, yaz gündönümünde (21 haziran) şafak öncesi görünmeye başlar ve bu tarih aynı zamanda Nil'in yıllık taşma dönemlerinin de başlangıcıdır. Bu nedenle Mısırlılar, yaz gündönümünü "yılbaşı" kabul ederlerdi. Bu yaklaşım, ejiptologlarca Sfenks'in yapılmış olduğu tarih olarak varsayılan İ.Ö 2500'de, ilkbahar ekinoksunda "heliak yükselişe" başlayan takımyıldızın incelenmesini ilginç hale getiriyor. Bauval ve Hancock, bilgisayar simülasyonuyla o tarihte Boğa takımyıldızının yükselişte olduğunu gördüler. Oysa Mısırlılar şekil ve simgelere çok önem verirlerdi ve yaptıkları anıtlarda buna çok dikkat ederlerdi. Yani, bu durumda Sfenks'in aslan değil de boğa biçiminde yapılmış olması gerekmez miydi? İki araştırmacı, bu kez ilkbahar ekinoksunda aslan burcunun heliak yükselişe geçtiği tarihi araştırdılar ve karşılarına "Orion Gizemi"ndeki o garip yıl çıktı yine: İ.Ö 10.500. Bütün bulguları, her ne kadar ejiptologlar ve ortodoks akademisyenler bunları dikkate almak istemeseler de, aynı "başlangıç tarihi"ne yönlendiriyor araştıranları. Mısır uygarlığının İ.Ö 3100 yılında başladığı yolundaki yaygın görüş dikkate alındığında, eski Mısırlıların bir "şifre" gibi bıraktıkları "anıt bilmecesi" acaba bilinenden en az 7000 yıl daha eskiye dayanan helak edilmiş bir yitik uygarlığın izleri mi sorusunu akla getiriyor

Hiyeroglif Yazısı

Hiyeroglif Yazısı

Eski Mısır medeniyeti, Mezopotamya'da aynı tarihlerde kurulmuş şehir devletleriyle birlikte, tarihin en eski uygarlıklarından biri ve döneminin en ileri sosyal düzenine sahip organize devleti olarak bilinir. MÖ 3000'ler civarında yazıyı bulup kullanmaları, Nil nehrinden faydalanmaları ve ülkenin doğal yapısı sayesinde dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korunmuş olmaları Mısırlılar'ın sahip oldukları medeniyetin ilerlemesine büyük katkıda bulunmuştu.

Ancak bu uygarlık, Kuran'da inkar sisteminin en açık ve net tarif edildiği "firavun yönetiminin" geçerli olduğu bir medeniyetti. Büyüklük taslamışlar, sırt çevirmişler ve inkar etmişler, bunların neticesinde de ileri medeniyetleri, sosyal ve siyasal düzenleri, askeri başarıları onları helak olmaktan kurtaramamıştı.

Mısırlıların sahip oldukları medeniyet, yaşadıkları olaylar hakkındaki bilgileri eski Mısır yazısı olan hiyerogliflerden öğrenmek mümkündür.

18. yüzyıla dek Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürmüştü. Fakat MS 2. ve MS 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu; yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek…

Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen, MÖ 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu.

Hiyeroglif Yazısındaki Üstün Teknik

"Gizemli, bilinmeyenli çizgiler, resimler, taslaklar, işaretler, şifreler, insanlar, hayvanlar, masal yaratıkları, bitkiler, meyveler, araçlar, elbise parçaları, örgüler, silahlar, geometrik şekiller, dalgalı çizgiler ve alevler. Bunlar tahtalar, taşlar ve sayısız papirüsler üzerinde bulunurlar. Tapınak duvarlarında, mezar odalarında, anı levhalarında, tabutların, çekmecelerin üzerinde bulunurlar. Mısırlılar eski ulusların yazmayı en çok sevenlerindendir.

Hiyeroglif Nasıl Yazılıp Okunurdu?

Mısır yazısı, çoğu nesnelerin resimleri olduğundan, rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Her bir işaret ,özel bir nesneyi, belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi. Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa,sağa dönükse sağdan sola okunurdu.

Ne İle Yazılırdı?

Yazıcılar ,mürekkep ve fırça kullanarak papirus denen sazlardan yapılmış özel bir çeşit kağıda yazı yazarlardı. Ayrıca ostraka olarak bilinen kırık çömlek parçalarının üzerine de yazarlardı.
Mısır hiyeroglif yazısı son derece karmaşıktı.Yazıcı adı verilen kimseler,okumak ve yazmak için özel olarak eğitilmişlerdi.Bu becerileri onlara güç ve saygınlık kazandırıyordu. Yazıcılar tapınaklarda ya da devlet yönetiminde iyi işlere girebiliyorlardı. Çoğunluk vergi de ödemiyordu.
Daha sonraları Mısırlılar,hiyeroglif yazısının daha kolay bir uyarlaması olan 2 türlü steno yazı geliştirmişlerdir. Hiyeroglif yazısı ise, tapınaklardaki ve kamusal yapılardaki kayıtlarda kalmıştı. Mısırlılar,bir yazı biçimi bulan en eski uluslardan biridir. Onların "alfabeleri" bizim bugün kullandığımız gibi harflerden değil, resim ve işaretlerden oluşmuştu. Mısır yazısına "kutsal yazı" anlamına gelen hiyoroglif adı verilirdi.Bu isim Mısırlıların, yazı yazma yetilerinin onlara ilim Tanrısı Tot tarafından verildiğine inanıyor olmalarından kaynaklanıyordu. Firavun adları kartuş adı verilen oval bir çerçevenin içine yazılırdı.

Şu konuya da bir göz atın .. : Eski Mısır`da İsminiz Neydi ? (Hiyeroglif yazısı için tıklayın)

Eski Mısır`da Bilim

Eski Mısır`da Bilim

Tarihçi Heredot'a göre, geometri Mısır'da doğmuştur. Bu, Nil'in taşmasıyla deltada su altında kalan tarım arazilerinin sık sık yeniden ölçülmesi ihtiyacından ve kaybolan ya da zarara uğrayan arazilerin her seferinde yeniden ve dikkatle tespiti ve vergi miktarının buna göre yeniden belirlenmesi gereğinden kaynaklanmıştır.

Mısırlılar kare, üçgen, yamuk gibi alanların yüzölçümlerini bulabiliyor, bunların en zoru olan dairenin alanını hesaplayabiliyorlardı. Bununla da kalmıyor üç boyutlu şekillerin, örneğin silindirin, dikdörtgen prizmanın, piramidin, kesik piramidin hacimlerini hesaplıyorlardı.

Bir örneğini İstanbul Sultan Ahmet Meydanı'nda gördüğümüz obelisklerin ağırlıkları 200 ile 1000 ton arasında değişmekteydi. 1879 yılında New York'a götürülen bir obeliskin uzun yolculuğunun son iki millik mesafesi, eski Mısır'da varsayılan şartların aynen uygulanmasıyla kat ettirildi. Obelisk bu iki millik yolu günde ortalama 30 metre kat edilmesiyle 112 günde tamamlanabildi.

Mısırlılar, piramitlerde kullanılan taş blokların hazırlanması için en basit aletlerden başka bir araca sahip değillerdi. Çekiç ve taşçı kalemi veya keskisi ile ana kayadan ayrılacak taşın etrafında gerekli derinlikte yuvalar açıyor, bu yuvalara yerleştirilen çift kat takozların arasına bronz kazıklar çakmak suretiyle, blokları yataktan koparıyorlardı. Bu iş için bir diğer yöntem olarak, tahta takozların ıslanınca şişmelerinden yararlanıyorlardı.
Yine o devirde demiri cevherden elde etmeyi bilmiyorlardı (M.Ö. 600 yılında Hititlilerden öğrendiler). Sert olmasını istedikleri aletleri bronzdan imal ediyorlardı. Daha sert ve keskin aletleri ise doğada hazır şekilde bulabildikleri nikelli demirden yapıyorlardı. (Nikelli demir ise hazır şekliyle sadece gökten düşen meteorlarda bulunmaktadır).

Piramitlerin tabanları kare şeklindedir. Bunlardan Keops piramidinin taban kenarları ortalama 230 metredir. Kenarlardan ikisi karşılaştırıldığında sadece 2.5 cm'lik bir farklılık göze çarpmaktadır. Hata payı sadece ve sadece yüz binde birdir. Piramidin yanları ile taban yüzeyi arasında 51 derece 51 dakikalık bir açı bulunmakta olup, bu açı tabandan en üst noktaya kadar bozulmadan korunmuştur.

Mısır'da anıtlar ve özellikle piramitler daima belirli yönlere dönük olarak inşa edilmiştir. Piramitlerin tabanları doğu, batı, kuzey, güney yönleri gösterecek şekilde oturtulmuştur. Bu doğrultuların belirlenmesinde hata payı ise hiç bir zaman bir derecenin üzerine çıkmamıştır.

M.Ö. 2000 yıllarında yağmur mevsimi sellerinden, kuraklık yıllarında yararlanabilmek için, Aşağı Nil Vadisi'ndeki dar ve kayalık boğazlara barajlar inşa etmişlerdi. Bunlar arasında 76 metre genişliğinde, 10 metre yüksekliğinde, taban kalınlığı 45 metreyi bulanlar vardı.

M.Ö. 1900-1500 yılları arasında Nil ve Kızıl Deniz arasında Süveyş üzerinden bir kanal açmayı başarmışlardı.

Eski Mısır'da Tıp Bilimi

Eski Mısır'da tıp bilimi de çok ileri gitmişti. Tıbbî papirüslerin incelenmesiyle meydana çıkan tıp bilgileri ve cerrahî alandaki geniş ve sağlam bilgileri tıp tarihçilerini günümüzde bile hayrette bırakabilmektedir. Eski Mısır'da doktorlar uzmanlık alanlarına ayrılmışlardı. Bu ülkede her türlü tedavi ücretsiz yapılıyor, doktor ve diğer gerekli giderler devlet tarafından karşılanıyordu. Bu ülkede, hastalıkların tedavisinde kullanılan pek çok ilâç, günümüzde de kullanılmaya devam etmektedir.

Eski Mısır`da Zaman Birimi

Eski Mısır`da Zaman Birimi

Mısırlılar takvimlerinde yılı 30'ar günlük 12 aya bölmüşlerdi. Bu 12 ay dışında her yıla 5 gün ilâve ediyorlardı. Böylece Mısırlıların takvimi şimdi olduğu gibi 365 gündü. Takvimlerini Sirius yıldızına göre ayarlamışlardı. Takvimlerinde güneş yılına göre tedrici bir kayma bulunmasına ve güneş yılını da bilmelerine karşın, takvimlerini güneş yılıyla ayarlamamışlardı. Tam tersine, güneş yılını kendi takvimlerine uydurmuşlardı. Neden güneşi değil de Sirius yıldızını seçmişlerdi ? Bu sorunun açıklaması bugüne kadar yapılamamıştır. Tek açıklama Sirius'un doğuşunun, Nil'in taşması sırasına (Temmuz ayı) rastlaması ve bir nevi taşkının habercisi olmasıdır.

Mısırlıların ayrıca bir de dinî takvimleri vardı. Ay yılına dayanan bu takvimi, dinî bakımdan önemli günleri belirlemek için kullanıyorlardı.
Mısır uygarlığında zaman birimi olan saat, bugün olduğu gibi, dünyanın kendi etrafında dönüşünün 24'de biri değildi. Mısırlılar, dinsel bazı inançlarla gündüzü 12 ve geceyi de yine 12 eşit parçaya bölmüşlerdi.
Gece ve gündüz uzunluklarının mevsimlere göre değişmesi, bir gün önceki zaman aralıklarını ertesi gün geçersiz kılıyordu. Mısırlıların saat düzeni, yılda sadece iki kez, gece ve gündüzün eşit olduğu gün dönümlerinde bugün kullandığımız saat düzeniyle aynı oluyordu.
Zaman aralıklarının her gün değiştiği bir sistemde, zamanı doğru olarak gösterecek bir saatin tasarım ve yapımı ancak bugün ulaşılan teknolojik olanaklar çerçevesinde düşünülebilecekken; Mısırlılar, çok değil daha 20-30 sene öncesinin teknolojisiyle bile olanaksız gibi görülebilecek bu çok zor buluşu, bundan 35 asır önce hayata geçirmişlerdi.

Bu bir su saati olup, bir örneği M.Ö. 1408 - 1372 yılları arasında yaşayan 3. Amonhotep zamanında inşa edilen Amon tapınağında bulunmaktadır.
Netice olarak, günün 24 saate bölünmesi Mısırlılardan başlayarak bugünlere kadar gelmiştir. Helenistik Çağ'da bu saatler Yunanlıların elinde, Mezopotamya sayı ve kesir sistemlerinin yardım ve etkisiyle 60'ar kısma, yani dakikalara, dakikalar da saniyelere bölünmüştür.
Gökyüzüyle bu kadar ilgilenmelerine, çeşitli gök cisimlerini tanrıları olarak kabul etmelerine, yıldız kümelerini bilmelerine karşın, çok ilginçtir, eski Mısır'da astroloji yoktu.

7 Eylül 2007 Cuma

Hakkımda

Merhaba,

Hakkımda daha fazla bilgi edinmek istediğiniz için mutluyum,

Sayfamı ziyaret ettiğiniz için Teşekkürler!

Ben Kimim?

nullısır Mitolojisi güncesinin kurucusuyum. Hakkımda güvenlik nedeniyle fazla bilgi vermek istemiyorum. Sadece sizlere bu konu hakkında daha geniş ve detaylı bilgiler sunmak için çalıştığımı bilin.

Bakış Açım

nullnsanların Mısır Mitolojisinin üzerinde daha çok düşünmesini ve belki de bu yöntemle biraz olsun sınırlarını zorlamalarını hedefliyorum. Çevrelerinde olan biteni farketmeleri, yaşamak için yaşamamalarını istiyorum.

Sitenin Amacı

nullısırlılar ve Mitolojileri, dilleri, insanları, tarihi ve sayısız özelliklerini incelemek ve en doğru bilgiyi sizlere ulaştırmayı amaç edindim.